Afet Müdahalesinde Çevirmenlik – 2. Bölüm

GEÇMİŞTEN BUGÜNE DENEYİMLER VE ÇIKARILAN DERSLER

2. BÖLÜM: KAHRAMANMARAŞ DEPREMLERİ SONRASI SAHADAKİ GELİŞMELER VE AFET MÜDAHALESİ KOŞULLARI

Yazının 1. Bölümü için tıklayınız

Yazar: Turgay Kurultay

Çevirmen İhtiyacını Belirleyebilmek

Bu yazının birinci bölümünde belirttiğim üzere Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasına göre 6 Şubat depremlerinin ardından yurt dışından 9 bin kadar kentsel arama kurtarma (KAK) personeli giriş yaptı. Böyle bir durumda bu ekiplerin çevirmen ihtiyacı nasıl belirlenir ve nerelerden karşılanır sorusu bu tür bir çalışmada en temel noktalardan biri. Burada düz aritmetik hesap işlemiyor. Gerçek çevirmen ihtiyacının kaç kişi olduğunu ortaya çıkarmak her şey olup bittikten sonra bile kolay değil. “Dokuz bin personel eş zamanlı şu kadar arama kurtarma birimine bölünerek çalışma yapar, o zaman çevirmen ihtiyacı da şu kadar olur” gibi bir hesap afaki olur. Böyle bir hesabı 2001 yılındaki bir söyleşide ben de yapmış ve 200 yabancı arama kurtarma ekibi için bin kadar çevirmenin görevlendirilmesi gerekebileceğini ve hazırlıkların ona göre yapılması gerektiğini ifade etmiştim.[1] O fikri değiştireli çok oldu, ama bu son depremde pek çok şeyin ayırdına daha iyi vardım.  

Ekiplerin çevirmen ihtiyacının belirlenmesinde birçok etken var. Öncelikle ekibin bu konudaki bakışı ve algısı önemli. ARÇ harekât planının en önemli öngörülerinden biri olduğu üzere, yabancı ekibin ülkeye giriş yaptığı havalimanında (HL) karşılamanın gerekliliği bu depremde çok büyük ölçüde karşılık buldu. Bu sayede, ekiplerin büyük çoğunluğuyla ilk aşamada temas kurup çevirmen ihtiyacı açısından taleplerini ve durumlarını görme olanağı bulduk. Şaşırtıcı biçimde ekiplerin yarısına yakını çevirmen ihtiyacı duymadıklarını belirtti. Bunun bir nedeni arama kurtarma çalışmalarında kendi rutinlerine güvenmeleri olsa gerek. Bir diğer nedeni de dışarıdan bir çevirmenle çalışma konusundaki çekinceleri. Üzerinizdeki “Interpreter” yelekleriyle gidip kendinizi tanıtıp bu soruyu sorduğunuzda kuşkulu bakışlarla karşılaşabiliyorsunuz. Zira çevirmen, o ekibin parçası haline gelerek çalışmalara katılacak biri (“iliştirilmiş [embedded] çevirmen” tabirini kullanmak burada yanlış olmaz; “rehber çevirmen” tabirindeki “rehber” kelimesi de yabancı birisine rehberlik etmeyi değil, çevirinin bu türünü ifade ediyor). İlk temasta siz ekip için bir yabancısınız ve çevirmen desteği teklifiniz hemen kabul görmeyebiliyor. Elbette o durumda “biz yine de sizin ihtiyacınızı karşılamak istiyoruz” deme şansınız yok.

Adana Havalimanı’nda Hollanda arama kurtarma ekibiyle görüşme

Bizim izlediğimiz yaklaşım şöyle oldu: Kendimizi organizasyon olarak tanıttıktan sonra, isterlerse çevirmen desteği verebileceğimizi söyledik, olumsuz cevap verdiklerinde iletişim bilgilerimizi paylaştık ve zorluklarla karşılaştıklarında ve ihtiyaç duyduklarında bizimle irtibat kurabileceklerini belirttik, bu da olumlu ilk ilişki kurulmasını sağladı. Buradaki sorunun temelinde yine uluslararası afet yardımlaşmasında iletişim görevlerinin standardının ve mekanizmalarının olmayışı ve de önceden kurumsal bağlantıların kurulmamış olması yatıyor. Ama buradan şu sonucu da çıkarmamak gerektiğini düşünüyorum: “Çevirmenler resmi görevlendirmeyle ekiplere iliştirilsinler ve ekipler zorunlu olarak çevirmenle çalışsınlar.” Böyle amir bir düzenleme afet koşullarında çok önemli bir unsur olan karşılıklı güveni sağlamayacaktır. Resmi görevlendirmeler yerine uluslararası yardımlaşmada gerekli altyapıya sahip ve şeffaf çalışan STK’ların daha etkili olacağı düşüncesindeyim. Elbette iki yönlü sorumluluk içinde: Ülkenin yasaları çerçevesinde ve yetkili kurumlarının bilgisi ve koordinasyonu altında çalışmak, aynı zamanda sivil toplum anlayışıyla etik ilkeleri gözeterek yabancı ekiplerin çalışmalarını desteklemek. Bu tür bir ortak çalışma modelini uluslararası ekiplerin de daha kolay benimseyeceği ve bunun tüm taraflar açısından güven sağlayıcı olduğu kanısındayım.

Yabancı Ekipte Türkçe Bilen Ekip Elemanı

Defalarca karşılaştığımız bir diğer durum yabancı ekibin bünyesinde Türkçe bilenlerin de bulunmasıydı. Özellikle Almanya, Avusturya, Hollanda gibi Türkiye kökenli yoğun nüfusun yaşadığı ülkelerden gelen ekipler için bu durum tipikti, ama hiç ummayacağımız Tayvan, Meksika gibi yerlerden gelen ekiplerde de benzeri durumlar oldu. O ekiplerle görüştüğümüzde genellikle “teşekkür ederiz, bizim çevirmenimiz var” karşılığını alıyorduk. Bu cevaplar, ekipte ülke dilini bilen tek bir kişinin sahadaki çalışmalar sırasında ihtiyacı karşılayabileceği düşüncesinin olduğunu gösteriyordu. Oysa sözgelimi büyük ekipler alt gruplara bölünerek eş zamanlı farklı noktalarda çalışabiliyorlar, dolayısıyla tek çevirmenin desteği sadece bu nedenle bile yetersiz kalacaktır. Ayrıca bir çevirmen enkaz başında çevredekilerle görüşme yaparken bir diğer çevirmenin ekibin ihtiyaç duyduğu bazı araçları, benzini vb. sağlamak gibi bir işe koşturması gerekebiliyor. Arama kurtarma ekiplerinin saatle yarıştığını ve 7/24 esasına göre çalıştığını düşününce ideal durumda küçük çaplı bir ekipte bile 3 çevirmenin görev yapması hedeflenmeli.[2]

Yabancı ekibin içinde Türkçe bilen birilerinin olması aslında tam da istenir bir durum. O kişi genellikle ekibin bir üyesi, yani bu örnekte kendisi de arama kurtarmacı oluyor ve Türkçe bildiği için çeviri işlerinde rol alabiliyor. Ekibe orada ikinci birinin çevirmen olarak katılması sadece işlere yetişebilmek açısından değil, gelinen ülkedeki işleyişi bilmek ve bağlantıları rahat kurabilmek açısından da hayati önemde. Ne var ki o durumdaki ekip üyesi “çevirmen” de[3] bu sorunu dile getirmeyebiliyor. Bu durumlarda yaptığımız şey şuydu: Ekiplerin Türkçe bilen üyeleriyle tanıştık ve iletişim bilgilerimizi onlara vererek ihtiyaç halinde destek olabileceğimizi belirttik. Bu görüşmelerde bizzat o kişiler bizden birinin de ekiple birlikte gelmesinin iyi olacağını söylediler ve böylece ekip ikinci bir çevirmenle yola çıktı. Bu kombinasyonun en iyi çözüm tarzı olduğunu da söylemek gerek. Bu iki “çevirmen”in yetenekleri ve rolleri farklı ve birbirini tamamlayacak mahiyette. Birgün bu konuda uluslararası standartlar sağlanabilirse tam da bu çözüm biçimini kayda geçirmek gerekir. Elbette birçok ülke için bu ideal kombinasyon sağlanamayacaktır. Ama ekiplerde ve afet yönetimi birimlerinde bu yönde bir duyarlılığının oluşması olası çözümleri de aramaya yöneltecektir.

Yabancı Ekiplerle Çevirmenlerin İrtibatlanması

Bir ekibin çevirmenle HL’da buluşmasının çok önemli yanları var. Öncelikle HL’dan çalışma noktasına gitmek afet koşullarında ayrı bir mücadele konusu. Özellikle ilk günlerde yollardaki tahribattan ve trafik tıkanıklığından dolayı ulaşım sorunları yaşandı. Ekibin ulaşımının hızlandırılması en kritik konulardan biri. Çeviri desteği verirken yetkili birimlerin koordinasyonunda kolaylaştırıcılık yapmak gibi bir rol üstlenmek durumunda da kalınabiliyor. Gecikmelerin sebeplerini anlamaya çalışarak o koşullarda yabancı ekibin temsilcisi konumunda gereken yerlere gereken talepleri iletmek, çözüm yolları konusunda kafa yorup ilgili birimlerle ve kişilerle bağlantıyı kurabilmek, yine yetkililerin bilgisi ve oluru dahilinde kolaylaştırıcı girişimlerde bulunmak gibi roller ve sorumluluklar ortaya çıkabiliyor ve bu depremde de bu durumlar çok yaşandı: Yabancı ekiplerin havalimanından alana transferi için araç bulunması, güvenlik eskortunun sağlanması, İstanbul-Adana HL arasında uçuşlarda ekipmanların transferindeki karışıklık ve gecikmelere çözüm bulunması, lojistik ekibine sahada uygun depo bulunması gibi onlarca zorluğun üstesinden gelmede ARÇ organizasyonunun ve sahada nasıl hareket edebileceğini bilen çevirmenlerin belirleyici katkıları oldu. Bu tür durumların yaşanacağını eğitimlerimizde anmamıza rağmen bu kadar kritik ve yoğun rol oynanabileceğini doğrusu düşünmemiştim. Bazı sorunların varlığını görebilmek bile ancak afet yönetimine entegre yaklaşımla çalışan bir çevirmen organizasyonunun varlığıyla mümkün hale geliyor.

Kuşkusuz yetkili kurum ve birimlerin kapasitelerine de, koordinasyon pratiklerine de buradan eleştiriler çıkıyor, ancak afet müdahalesi şikayet yeri değil, eldeki olanaklarla somut koşullar içinde sinerjiyle çözüm bulmayı gerektiriyor. Buradaki dikkat edilmesi gereken kritik bir nokta var: Sorun çözeyim motivasyonuyla tüm yapıdan ve resmi koordinasyondan koparak kendinden menkul biçimde hareket edilmesi başka bir sorun kaynağı olur. Proaktifliğin ve inisiyatif almanın ön koşulu afet yönetim yapısını bilmeye ve sorumluluk sınırlarını gözetmeye tabi olmalı. Bunun önlemi de yine organizasyonun çalışma ilkelerinden geçiyor. ARÇ olarak 2000 yılında ilk grubun eğitimini tamamlamamızın ardından ilk yaptığımız şeylerden biri etik tutumları da içeren ARÇ’ın “Çalışma İlkeleri” metnini oluşturmak olmuştu. Bu depremde kapasitemizin sınırlarını zorlayarak yürüttüğümüz koordinasyonda sahaya gidecek çevirmenlerin eğitim eksikliğini bir ölçüde gidermek için, koordinasyon noktalarında buluştuğumuz çevirmenlere verdiğimiz brifinglerle bu yaklaşımı aktarmaya çalıştık, kritik durumlarda ilgililerle bağlantılar kurarak destek alınması ve ARÇ koordinasyonla etkileşim içinde hareket edilmesi gereğini vurguladık.

HL ile ekibin çalışma noktası arasındaki ulaşım açısından önemli pratik konulardan biri şuydu: Havalimanından ekibe çalışma noktası tanımlanamıyor, ekibin tabi olacağı il/ilçe kriz merkezine yönlendiriliyor, çalışma noktası orada belirleniyor. Ama afet koşullarında kriz merkezinin nerede konuşlandığını bulmak bile bir sorun. İrtibatları olmayan bir çevirmenin kendi başına bu sorunların üstesinden gelmesi çok zor ve ciddi zaman kayıplarına yol açan bir şey. Sözgelimi Adana HL’dan ekibe “siz gidip Elbistan AFAD’ı bulun” diye yönlendirme yapıldığında bir bulmaca verilmiş oluyor. Afet yönetim yapısını bilmeden bu bulmacayı çözmek karanlıkta yol almak haline gelebiliyor. ARÇ sadece ekiplere çevirmen bulmakla sınırlı kalsa ve çevirmenleri sahada desteklemeyi de kapsayacak şekilde kendi içinde bir organizasyon yapısıyla işlemese pek çok durumda bu sorunların çözümünde fazladan ciddi gecikmeler olabilirdi. Bu etkileşimin verimli olmasını sağlayan bir etken de telefon ve internetin çalışması oldu.[4]  

Havalimanından (HL) geçiş yapan tüm ekiplerle ARÇ olarak irtibat kurduğumuzu da söyleyemeyiz. Yabancı ekiplerin çok büyük kısmı Adana HL üzerinden giriş yaptı. Özellikle 6 Şubat gecesi ve 7 Şubat erken saatlerinde öylesine yoğun bir akış oldu ki, bazı küçük ekipleri gözden kaçırmışızdır. HL’daki yoğunluktan dolayı bazı ekiplerin de aprondan iç hatlara yönlendirilerek geçiş yaptığını sonradan öğrendik. Az sayıda da olsa İncirlik Askeri Hava Üssü’ne inen ekiplerle temasımız ancak sahada gerçekleşebildi. Kaldı ki Adana HL’nda ilk saatlerde ARÇ masası sadece iki kişiyle çalıştı. Bir kişi kayıtları bilgisayara işlerken ikinci kişi ekiplerle irtibatı sağlıyordu ve o yoğunluk karşısında iki kişi yetersizdi ve dinlenmeksizin çalışmak zorunda kalındı. Oradaki yoğunluk bilgi yönetimi konusunda amaçladığımız işleyişin epey gerisinde kalmamıza da neden oldu.

Sahada görev almaya hazır çevirmenlerin Adana ve Gaziantep HL’na ulaşması da hava ulaşımı yoğunluğundan dolayı gecikti ve çevirmen isteyen ilk ekiplerin birçoğu çevirmenle HL’da irtibatlanmamış oldu. Böyle bir akışta Adana HL ARÇ masasının ilk andan itibaren dört kişiyle işlemesi gerektiğini ve sahaya gidecek ilk grup çevirmenlerin de eş zamanlı harekete geçmesi gerektiğini görmüş olduk. Buradan çıkarılması gereken derslerden biri de ARÇ’ın ilk grubun yabancı ekiplerle temas noktalarına ulaşımında bağımsız hareket edebilecek alternatif olanaklara sahip olması gerektiği. Bir grup ARÇ üyesi söz gelimi İstanbul’da yoğun uçuş trafiğini beklemeyip Ankara’dan veya nispeten yakın başka illerden öğleden önce yola çıksaydı 6 Şubat akşamı olmadan bölge HL’da olabilirdi. Bu da çalışmaların başlangıcında çok daha rahat bir işleyiş sağlardı.

Adıyaman Besni’de arama kurtarma çalışması yapan Polonya ekibinin saha çalışmasını gösteren harita.

 Çevirmen Taleplerini Karşılamada İzlenen Yol

Sahadan gelen çevirmen taleplerinin büyük çoğunluğu sosyal medya üzerinden duyurular şeklindeydi. Çevirmen talebini sosyal medyadan duyurmak afet koşullarında işlemeyecek bir yoldu ve birçok ekip ve kuruluşun bunu öngörememiş olması dikkat çekici bir nokta, ama bazı durumlarda onların da isteği dışında böyle şeyler gelişebiliyor. Örneklerinden bildiğimiz üzere bu tür talepler birçok durumda önce kapalı bir grupta paylaşılıyor, gruptan birileri kendine iletişim köprüsü rolü biçerek diğer ağlarda kendi telefonunu vererek paylaşıyor. Böyle bir hat üzerinden görevlendirme takibi yapmak işlevsiz. Bu tür duyuruların en çok ünleneni “Alexa” duyurusu oldu. Bu duyuru haftalarca çevrimiçi ortamlarda dolaştı. Defalarca önümüze geldi. Hatta bir ara yetkili kanallardan bile bize ulaştı. Orada verilen telefonu bir de bizim aramamıza gerek yoktu, zira “Alexa”nın telefonunun kitlendiğini yine sosyal medya üzerinden biliyorduk.

 

Sosyal medya üzerinden tekil görevlendirilmelere çare bulunabileceği algısı ve buna hummalı biçimde aracı olunmak istenmesi anlaşılır bir durum, ama aynı zamanda temel bir sorun. Sadece bu konuda bile genel bir toplumsal bilinçlenme çalışması yürütülmesine ihtiyaç var. Benzeri talepler sadece çevirmen arayışı için değil pek çok konuda yapıldı ve saha koordinasyon çalışmaları üzerinde fazladan yük oluşturdu. Sosyal medyanın yarattığı karmaşaya karşı bir önlem olarak bizi birincil muhataba ulaştırabilecek bildirimlerin dışındaki paylaşımları dikkate almadık. ARÇ grubu içinden bazı talepler iletildiğinde bile, ilk muhatabı sorduk. “Bana tanıdığımdan geldi” cevabı belirsizliğin ifadesi oluyor. Zira bu paylaşımlar zincirleme yayılıyor ve mesaj gruplarında bir önceki göndereni tanıyor olmanız o paylaşımın hikayesini yansıtmıyor. Birincil muhatabına ulaşabildiğimiz taleplerin çoğu arandığında ihtiyacın daha önce herhangi bir kanaldan karşılandığı ortaya çıkıyor.

Sosyal medyaya düşmeden bize ulaşan taleplerin tamamına yakınını yanıtlamışızdır.  Bu bağlantılarda da ARÇ olarak bizim belirlenmiş bir çalışma biçimimiz vardı ve onu uyguladık. Çevirmen ihtiyacı olan ve talep ileten bir ekibin gerçek ihtiyacını belirlemek özel bir değerlendirmeyi (tabiri caizse sorgulamayı) gerektiriyor. Sözgelimi “Bize İspanyolca çevirmen gerek” cümlesi kendi başına yönlendirici özellik taşımıyor. Talepte bulunan yere yönelttiğimiz sorular (ihtiyacın niteliğini ve çalışma koşullarını öğrenmeye yönelik en az 10 soruluk bir sorgulama), çevirmenin görevinin afet koşullarında olabildiğince sağlıklı yürümesi açısından önem taşıyor. Bu disiplinle yaklaşınca birçok talebin de tutarlı olmadığı ortaya çıkıyor. Uyguladığımız protokolle uyum sağladığımız yerlere de hemen olmasa ve talebi bire bir karşılayamasak da eldeki seçenekler üzerinden çözüm bulma yoluna gittik.

Sahada görev alacak çevirmenlerin koordinasyonunda da pratik zorluklar yaşandı. Görevlendirmelerin büyük kısmını başta İstanbul olmak üzere uzak kentlerden yapmak durumundaydık. Bu da uçuşların organize edilmesi ve HL’na gelen çevirmenlerin sayısının orada yığılmayacak şekilde sınırlı tutulmasını gerektiriyordu. Bazen HL’na gelip yarım gün görev bekleyen kişiler oldu. Afet koşullarında bu tür zamanlama sorunlarına karşı da sabırlı olunması gerekiyor. Arkadaşlarımızla bu açıdan genelde bir sorun yaşamadık. Şikayet eden ve göreve gitmekten vaz geçen çok az kişi oldu. Ama öte yandan zamanlamayı olabildiğince iyi ayarlamak için özellikle ARÇ’ın merkez koordinasyonuna büyük yük düştü. Tahmini ihtiyacın belirlenmesi, uygun kişilerin hareketlendirilmesi, uçuşlarının ayarlanması gibi çok hızlı ve iç içe işlemlerin yapılması gerekti. Gelecek ekiplerin ne zaman nerede olacağını erken öğrenmenin burada çok önemli rolü var. Bu depremde erken bilgi ilk günlerde çok sınırlı kaldı. Bu koşullarda hızlı görevlendirmeleri sağlayabilmek için Adana, Antep ve yakın yerlerden gönüllü başvurularını da devreye soktuk. Bu kişilerin çok azı daha önce ARÇ ağına dahil olmuşlardı ve genelde eğitimsizlerdi. Bu durumdakilerin görevlendirilmesinde daha dikkatli hareket ettik ve görevlendirme sürecini aşamalandırdık. Sahaya gitme koşullarını önceden değerlendirip ön bilgilendirmeleri yapıp ihtiyaç halinde ne kadar sürede havalimanında olacaklarını kaydederek “hızlı intikal grupları” oluşturduk. Bu çözüm daha önceki planlarımızda yer almıyordu. Buradan çıkan ders açıktır. Hazırlıkların ülke geneline daha fazla yayılması, ihtiyaç halinde yakın bölgeden görevlendirilebilecek hazırlıklı kişilerin sayısının artırılması önemli bir kaynak özelliği taşıyor. Bu tür bir gelişmeyi öteden beri hedefliyor olmamıza rağmen fazla yol alınmamıştı. Yeni deneyimlerle ve sahadaki işbirlikleriyle birlikte bu hedefi gerçekleştirmek için şimdi daha güçlü bir motivasyon ve toplumsal ilginin oluştuğunu görüyoruz.

Sahaya Gidecek Gönüllülerinin Belirlenmesi

Kuşkusuz tüm bu işleyişteki en önemli bileşen insan kaynağı, yani çeviri yapmak üzere sahaya gitmek üzere hazır olduğunu bildiren çevirmenler ve mesleki anlamda çevirmenlik formasyonu olmasa bile yabancı dil bilgisiyle destek olmak isteyenler. Hiç kuşkusuz, afet müdahalesine yönelik eğitim almış ve maddi manevi hazırlığı olanlara öncelik vererek ihtiyacı karşılama yoluna gidilmesi gerekiyor. ARÇ olarak bu depremde yürüttüğümüz çalışmada ilk iki haftada ağırlıklı olarak KAK ekipleri için 250 kadar çevirmen gönüllülük temelinde görev aldı (sonrasında da farklı bir yöntemle, doğrudan görevlendirme yapmayıp kolaylaştırıcılık yaparak sahaya destek verdik). ARÇ üye ağında var olan 300’e yakın kişiyle bu ihtiyaç karşılanabilir miydi sorusu önümüzde duruyor. Yıllara yayılan bir katılım ve ancak yarısı eğitim almış olan bu grubun acil durumda harekete geçme performansını yeterince bilmiyorduk; ama bu sayının yarısının, hatta üçte birinin ilk günlerde sürece dahil olmasını iyi bir katılım düzeyi olarak görmek gerek. Bu beklentiyle en azından ilk gün duyulacak çevirmen ihtiyacını kendi ağımızda karşılayabileceğimiz düşüncesiyle harekete geçerek “Görev Durum Bilgisi” dediğimiz bir çevrimiçi formu sadece ARÇ üyelerinin dahil olduğu e-posta grubunda paylaştık. Gün içinde gelişmelere bakarak duruma göre harekete geçirebileceğimiz diğer halkaları ve ilişkileri değerlendirmeyi düşünüyorduk. Çalışmanın devamında daha önceden işbirliği içinde olduğumuz İstanbul Rehberler Odası’nın ve çevirmen örgütlerinin (Çevbir, TKTD) katılımıyla gönüllü havuzunu genişlettik. Bu arada hiç beklemediğimiz bir durumla karşılaştık: Depremin ardından ilk saatlerde kendi grubumuzda paylaştığımız göreve katılım formu tabiri caizse internete düştü. Grubumuza bu formun harici ortamlarda paylaşılmamasını söylemeyi ihmal etmiştik. Bu hatırlatma yapılsa ne kadar işe yarardı, orası ayrı, ama dışarıya sızma olasılığını hesaba katarak formun üzerine açıklama yazarak bunun gruba özel olduğunu ve çalışma biçimimizi bir iki cümleyle açıklayabilirdik. Bunu ancak ikinci günün sonunda yapabildik.

O arada binlerce kişi formu doldurmuş ve bizden geri bildirim ve görevlendirme bekliyor durumdaydı.[5] Üstelik sosyal medyada, mesaj gruplarında, hatta gazete ve televizyonlarda yabancı ekiplere çevirmen gerekiyormuş duyuruları ortalığı sarmışken form dolduranların büyük çoğunluğu kendilerine çağrı gelmediğini gördükçe tepki gösterdiler. O toplumsal ruh hali içinde ağır eleştiriler de aldık, hatta “kendi egomuzun peşinde olduğumuz”, “kendinden menkul olduğumuz”, “bu işi beceremediğimiz” gibi suçlamalara bile muhatap olduğumuzu sonradan gördük. Sosyal medya ortamında iletişim konusunda eksik ve geç kaldığımız açık. İlerleyen günlerde o tür paylaşımlara baktığımızda, afet durumunda gönüllü herkesin en hızlı şekilde sahaya ulaşmasını uman bir algı biçimi gördük. “Acil durumda ne prosedürü/ Ortalık yangın yeri uğraştığınız şeye bak/ İnsanlar ölüyor farkında mısınız” ifadelerine yansıyan bir tepki biçimiydi bu. Olayların sıcaklığı ve duygusallığı içinde ilginin yüksek olması anlaşılabilir. Ama bunun geçerli bir çözüm yolu olmadığının anlatılması da tam bu nedenle önem taşıyor. Doğru ve hızlı müdahaleyi sağlamak denetimsiz ve prosedürsüz olmuyor. Afet müdahalesine dönük uzun vadeli çalışma yapan tüm girişimlerin ve kuruluşların varlık nedeni de bu.

Organizasyonda Çeşitlilik ve Farklı Düzeyler

Yukarıda ifade ettiğim türden itirazların arkasında, çeviri işinin iyi bir yabancı dil düzeyiyle kolaylıkla yapılacağı algısı da var ve bu bakış özellikle afet koşullarında daha sert tepki biçimine dönüşebiliyor. Elbette afete müdahalede (tüm alanlarda) sadece işin erbabı görev almaz. En hassas konulardan olan arama kurtarma çalışmaları bunun en görünür örneği. Depremin hemen ardından sayısız enkaza yetkin ve donanımlı ekiplerin müdahalesi mümkün değil. İlk ve en geniş arama kurtarma çalışmasını, yıkık binalarda mahsur kalanların yakınları ve yerel halk yapıyor. Ama onların yapamayacağı işler için de yetkin ekiplerin olabildiğince hızla bölgeye gelmesi beklenir. Hızlı ve bilinçli müdahale olanağını artırmanın yolu basit arama kurtarma yöntemlerinin geniş kesimlerce öğrenilmesi ve yetkin ekipler sahaya ulaştığında onların çalışmalarını da desteklemeleridir.

Bugüne kadar ülkemizde bu konuda da son yirmi üç yılda birçok şey yapılmasına rağmen fazla yol almış değiliz. Diğer müdahale alanları için de benzer şeyler söylenebilir. Buradan afet çevirmenliğine dönersek, sadece yabancı diliyle gönüllü olan ve bir hazırlığı olmayanlar da afetlerde görev alabilir. Bu afette de ARÇ koordinasyonu altında göreve gidenlerin arasında bu durumda olanlar az değildi. Tıpkı arama kurtarma örneğinde ifade ettiğim gibi çevirmen ihtiyacının karşılanmasında da hazırlıklı, eğitimli çevirmenlerle sahadan dahil olabileceklerin birbirini tamamlaması müdahale potansiyelini artırmanın önemli bir yolu. Ama o durumda da koordinasyon, göreve katılma süreci, donanım ve sahadaki çalışmaların takibini yapacak bir organizasyon yapısına ihtiyaç var. Yukarıda biraz açtığım üzere çeviri işleri için bölgeden katılan kişileri yönlendirirken de çalışma biçimimize uygun önlemler aldık. Bu bir biçimsellik merakı değil, hem çalışmaların etkin yürütülmesi hem de sahaya gidecek çevirmenlerin sağlığı ve can güvenliği için gerekli bir şeydi. Acıların bu kadar ağır olduğu durumlarda fedakarlığın dikkatsizliğe ve sorumsuz davranışlara dönüşmesi de çok kolay. Afete dönük hazırlık yapan bir yapının burada gerekli soğukkanlılığı sağlayacak kapasitesi ve bilinci hayati önemde.

ARÇ’la ilgili olarak sosyal medya üzerinden yayılan bir başka yanlış algılama da AFAD’la süregelen ilişkimizden dolayı sahaya sadece ARÇ’ın çevirmen görevlendirebileceği şeklindeydi. Bu yanılgının yayılmasında ARÇ’ı tanıyan ama üyesi olmayan birkaç kişinin iyi niyetli ama isabetli olmayan açıklamalarının da etkisi oldu.  ARÇ bu depremde böyle bir kapasiteye sahip değildi. Genel olarak da böyle bir “tekel” olma hedefi yok ve bunu yanlış buluyoruz. Daha önce ARÇ ağı içinde olmayanların ihtiyaç halinde sahada görevlendirilmesinde de koordinasyonu üstlenebiliyoruz ve bunu bu depremde de önemli ölçüde yaptık. Ama bu görevlendirmelerde de belli ölçütleri ve bir prosedürü uygulamayı esas alıyoruz.

Dokuz bin kadar yabancı arama kurtarma personelinin geldiği, yabancılar tarafından 30 kadar sahra hastanesinin kurulduğu, pek çok lojistik ekibin sahaya yayıldığı bir depremde çevirmen taleplerinin tamamı bizde toplansaydı bile mevcut kapasitemizle bizim karşılamamız mümkün değildi. Ama sahada aktif olan başka girişimlerle işbirliği mümkündü, sınırlı ölçüde bunu da gerçekleştirdik. Geliştirilmesi gereken çalışma biçimlerinden biri de bu olmalı. ARÇ olarak bizim bu depremde pek yapamadığımız, ama gerekliliğine inandığımız önemli bir şey şuydu: Hazırlığı olmayan kişiler ve girişimlerle çevrimiçi araçlar üzerinden bilgi paylaşımı yapmak ve kapasitemizle onlara destek olmak.

Bu tür katkıları da içerecek biçimde afet müdahalesinde uluslararası iletişim ve çeviri faaliyetlerinin standartlarının tanımlanması ve yönetim araçlarının geliştirilmesi yoluyla hem ARÇ kendi ağı içinde çok daha etkin ve verimli çalışabilir, hem de özellikle yerel katılımlarla işbirliğinde etki artırıcı bir işlev görebilir. Bunları burada kişisel görüş olarak dile getiriyorum. Bu gibi fikirlerin ARÇ grubu içinde, diğer paydaşlarla çeşitli zemin ve aşamalarda ele alınması ve gerçekleştirilebilir görülenlerin eylem planına dönüşmesi gerekir.

Çalışmaların ardından ARÇ Görevlendirme Birimi’nin debrief ve değerlendirme toplantısı

 

DİPNOTLAR

[1] “Çevirmenler de afet hazırlığında…” Kongre dergisi, sayı 70, Haziran 2001.

[2] Bu depremde bunu çok az durumda sağlayabildik. Çalışma ilkelerimiz arasında bir ekipte tek çevirmenin bulunmasından kaçınmak gerektiği yer alıyor olmasına rağmen buna mecbur kaldığımız durumlar oldu. Bu durumlarda aklımız hep o çevirmen arkadaşlardaydı ve ilk fırsatta o arkadaşa destek verecek birilerini sahadan bulup yönlendirme kaygısını taşıdık.

[3]  İki dili bilen kişiler için “çevirmen” sıfatını kullanmak da ayrı bir temel tartışma konusu. Ama afet koşullarında ekiplerle iletişim sırasında biz de bu ifade tarzını kullanmak durumunda oluyoruz. Çevirmenliğin ayrı formasyon gerektiren bir meslek olduğu gibi bir tartışmaya o koşullarda girmenin yararı yok. Bunu görevlendirmelerde gözeterek denegeleme yoluna gidiyoruz. Ama ARÇ’ın sadece çevirmenlik formasyonu olan kişileri görevlendirmesi gibi bir sınırlama söz konusu değil. İhtiyacın karşılanması için daha önce hiç çevirmenlik yapmamış kişilere de afet müdahalesinde yer vermek gerektiğini benimsiyoruz. Önemli olan kimi nerede görevlendirebileceğimizi ayırt edebilmek ve sahaya giden kişileri bu açıdan da destekleyebilmek.

[4] Kent merkezlerinin çok şiddetli etkilendiği böylesi büyük bir depremde iletişim altyapısının da çökmesi ve işleyen hatların tıkanması hesaba katılması gereken bir durum. Kent merkezlerinde bu sorunun yoğun olarak yaşandığını da biliyoruz. Ama ekiplerin hareketliliğinde ve bizim sahadaki çevirmenlerle iletişimimizde akışı olumsuz etkileyecek bir engel yaşamadık. GSM şirketlerine yönelik haklı veya haksız eleştirilerinden bağımsız olarak bunu bir vakıa olarak dile getiriyorum. ARÇ’ın yüksek derecede etkin olmasında bu ummadığımız kolay akışın rolünü de vurgulamak gerek. Uzaktan iletişimin aksadığı durumda telsiz kullanımı önemli bir araç olabiliyor. ARÇ içinde amatör telsiz ehliyeti olanlar bulunmakla birlikte ARÇ’ın organizasyonel işleyişi için yeterli bir telsiz kullanım altyapısı yok. Bu nedenle de sahadaki ARÇ üyelerinin gerektiğinde kendi başlarına hareket etme, inisiyatif alma, sorun çözme yeteneklerini geliştirecek eğitimler ve deneyimler özel önemini koruyor.

[5] Form dolduran gönüllülerin tamamına ulaşmak için daha sonra toplu SMS gönderildi ve Çeviri Derneği web sitesinde konuyla ilgili açıklama yayınlandı.