Ülkemizde Yeminli Çevirmenlik

Dil Bilen Gelsin, (Dil) Belgesini Versin, Yemin Zaptını Alsın, Yeminli Çeviri Yapsın!

Yazar: Nazan Müge Uysal

Yayım Tarihi: 29 Nisan 2022

Ülkemizde yeminli çevirmenlik konusunu ele aldığım blog yazıma üç soruluk kısa bir sınavla başlamak istiyorum izninizle. İşte birinci soru: Ülkemizde çevirisi yapılmış bir belge nasıl resmiyet kazanır?

A) Noterin onayı ile

B) Çevirmenin mührü ile

İlk sorunun cevabı için A şıkkını seçenler bildiler. Ülkemizde resmi evrak olarak kullanılacak çeviri belgeler, noter yeminli tercümanlar tarafından çevrilmeden ve noterlerin onayı olmadan resmiyet kazanamıyor. Uzmanlık alanı çeviri olmayan bir meslek grubu nasıl oluyor da çevirisi yapılmış bir belgeyi veya çevirmenin icraatını tasdik eden merci olabiliyor, bu işte bir gariplik yok mu diyenleri duyar gibiyim. Evet, ülkemizde çevirilerin resmiyet kazanması için noter onayı şart ve noterler yeminli çeviri işinin yalnızca tasdik kısmını gerçekleştiriyor. Bu mevzuyu biraz sorguladığımızda aklımıza ister istemez bir diğer soru geliyor:

Noterler çevirileri tasdik edecek düzeyde, başta dil ve çeviri edinci olmak üzere, çevirinin gerektirdiği bilgi ve becerilere sahip midir? Sorunun cevabı belli herhalde. Pekiyi, noterler çevirilerini tasdikleyeceği “yeminli tercümanı/çevirmeni” nasıl seçiyor acaba? İşte üçüncü sorum tam da bu konuyla ilgili.

Noterin tasdik edeceği çeviriyi yapacak olan çevirmenler “yeminli çeviri” yapmalarına imkan sağlayan yemin zaptına hangi kriter(ler)e göre sahip olabiliyor?

A) Noterin birtakım evrakları görerek adayın “yeminli tercüman” olabileceğine kanaat getirmesiyle

B) Adayın dil ve çeviri bilgi ve becerilerinin ölçüldüğü bir sınav ile

A diyenler yine bildiler. Dünyadaki birçok ülke için bu sorunun doğru cevabı B şıkkı iken ülkemizde yeminli/tasdikli çeviri yapacak çevirmenler A seçeneğindeki yöntem ile belirlenmektedir. Türkiye’de yeminli çeviri ve çevirmenlik ile ilgili çevirmen yeterliliklerini belirlemeye yönelik bir çeviri mevzuatı bulunmamaktadır, bu konulardaki yasal düzenlemeler Noterlik Kanunu ve Noterlik Kanunu Yönetmeliği kapsamında yapılmaktadır. Noterlik Kanunu Yönetmeliği’nin 96. maddesinde “belgelerin bir dilden diğer dile veya bir yazıdan başka bir yazıya çevrilmesi ve noterlikçe onaylanması çevirme işlemi” olarak adlandırılmaktadır. Bu işlemi gerçekleştirecek çevirmen adaylarının nasıl seçileceği yine aynı maddede açıklanmıştır:

“Noterin, çevirmeyi yapanın o dili veya yazıyı doğru olarak bildiğine, diplomasını veya diğer belgelerini görerek veya diğer yollarla ve hiçbir tereddüde yer kalmayacak şekilde kanaat getirmesi gerekir.”

Yeminli çevirmenlerin belirlenmesinde süreç şöyle işler: Noterin, yeminli çevirmen adayının bilgi, becerisine ve yetkinliğine “hiçbir tereddüde yer kalmayacak şekilde kanaat getirmesinin” ardından tercümana Hukuk Yargılama Usulü Kanunu’na göre ant içirilir ve bu bir tutanakla belgelendirilir. Bu tutanakta çevirmene ait kişisel bilgiler ile çevirmenin bildiği dil/diller ve noterin çevirmenin dil bilgisine “ne suretle kanı sahibi olduğu” yer alır. Noter ve çevirmen tarafından imzalanan bu belge çevirmenin bundan böyle yeminli çeviri yapabileceğinin kanıtıdır. İşte bu kadar! Andını içen, tutanağını imzalayan çevirmenimiz yeminli çeviri yapmak üzere sektöre adım atmaya hazırdır artık.

Ülkemizde noterler tarafından yürütülen “yeminli tercümanlık müessesesi” çeşitli açılardan sorun teşkil etmektedir. Öncelikle yukarıda ifade edilen yetkilendirme/çevirmen seçimi usulünde çevirinin gerektirdiği bilgi ve beceriler değerlendirilmemekte; diploma, dil belgesi veya noterin uygun bulduğu diğer belgeler yeterli görülmektedir. Burada önemli olan nokta ve belki de mesleğin önündeki en önemli tehlikelerden biri toplumda zaten yaygın olan “dil bilen herkes çeviri yapabilir” düşüncesini destekleyen bir uygulamanın kanunlar çerçevesinde resmen yapılıyor oluşudur. Diğer bir deyişle, bu mevzuat ile, yeminli çevirmen olmak için notere başvuran herhangi bir kişinin yalnızca yabancı dil biliyor olduğunu belgeleyerek yeminli çeviri yapabileceği meşrulaştırılmaktadır. Bununla birlikte, kişinin dil bilme durumunun belgelenmesi için bile belirli bir kriter bulunmamakta, (herhangi bir alandan alınmış) lisans, lise diploması veya dil kursu sertifikası gibi belgeler noter kabul ettiği sürece geçerli olabilmektedir (Yener, 2004, ss. 27-29). Dünyanın birçok ülkesinde yeminli/tasdikli çeviri alanında gerçekleştirilen uygulamalar ülkemizdeki yetkilendirme biçiminin isabetli olmaktan ne kadar uzak olduğunu daha açık bir biçimde gözler önüne seriyor. Resmiyet kazandırılması gereken belgeleri çevirecek çevirmenlerin yetkilendirilmesi ülkelere göre farklılık göstermekle birlikte genellikle iki şekilde yapılmaktadır. Yeminli çeviri kavramının var olduğu bazı ülkelerde çevirmen seçimi Adalet Bakanlığı, Dış İşleri Bakanlığı gibi devlet kurumları tarafından düzenlenen sınavlar yoluyla ve/veya gerekli görülen eğitim koşullarının tamamlandığının belgelenmesiyle gerçekleştirilmektedir. Almanya, Slovenya, İspanya ve Romanya gibi ülkeler bu gruba örnek gösterilebilir. Yeminli çeviri kavramından ziyade tasdikli/onaylı çeviri uygulamasının yer aldığı diğer bazı ülkelerde, çeviri becerilerini belgelemek isteyen çevirmenlere yönelik, ulusal düzeyde örgütlenmesi bakımından kapsayıcı, üyelik kriterleri net biçimde belirlenmiş ve üyelik yapısı şeffaf, köklü meslek örgütleri tarafından sertifikasyon sınavları düzenlenmektedir. Bu sınavlarda başarı gösteren adaylar elde ettikleri bu unvanı bir yetki göstergesi olarak çevirilerinde kullanabilmektedir. Amerika, Avustralya, İngiltere ve Kanada bu kategoride yer almaktadır. Bahsi geçen sertifikasyon sınavları Amerika’da Amerikan Çevirmenler Birliği, Avustralya’da Mütercimler ve Tercümanlar Ulusal Akreditasyon Kurumu, İngiltere’de İmtiyazlı Dilbilimciler Enstitüsü, Kanada’da Kanada Tercümanlar, Terminoloji Uzmanları ve Çevirmenler Konseyi gibi dünyanın önde gelen çevirmen meslek örgütleri tarafından yapılmaktadır.

Yeminli çeviride noterlik uygulamasının çevirmenlik mesleği ve çevirmenler açısından uygun düşmeyen bir diğer tarafı yeminli çevirilerin ücretlendirilmesi ve bu ücret(ler)in çevirmene ödenip ödenmeyeceği konusundaki belirsizlik ile ilgilidir. “Çevirme” noterin gelirleri arasında yer almakta ve ücretlendirmesi Harçlar Kanunu’na göre yapılmaktadır. Harçlar Kanunu’nun 135. maddesine göre, 50 harf 1 satır, 20 satır 1 sayfa olarak kabul edilir ve noterlerdeki çeviri ücretlendirmeleri bu hesaplamaya göre yapılır. Bugün sektörde çeviri ücretlerinin hesaplanmasında kullanılan “boşluksuz 1000 karakter” ifadesi de bu kanuna dayanmaktadır. Çevirme işlemlerine ilişkin noterlerin tahakkuk edeceği ücretler için yıllık bir taban fiyat belirlenir ve noterlik ücret tarifesi ismiyle Resmî Gazete’de yayımlanır. Noterlik Kanunu Yönetmeliği’nin 96. maddesine göre:

“Noter tarafından ilgilisinden alınan çevirme ücretleri noterlik dairesinin gelirlerinden olup, yevmiye defterine gelir olarak kaydedilir. Noterin çevirene ödediği para da dairenin giderlerindendir.”

Bu uygulamanın sorun teşkil eden kısmı müşteriden “çevirme ücreti” olarak alınan ve noterin geliri olarak kabul edilen ancak çevirmene de ödenmesi gereken ücretin ödenmemesi durumunda çevirmenlerin hak talep etme olanaklarının bulunmayışıdır ve çevirmene verilecek ücretin (miktarının) noterin inisiyatifinde oluşudur. Bu durum da çevirmenlerin hak kaybı yaşamasına neden olabilmektedir. “Çevirme ücretleri” konusunda Noterler Birliği tarafından yayımlanan 21.01.2010 tarihli 7 sayılı Genelge’de noterlerce müşteriden talep edilen çevirme ücretinin %50’sinin tercümana ödenmesi gerektiği ifade edilmiştir ve noterler tercüme ücretlerinde %50 kesinti yapmaya başlamıştır. Öte yandan yakın zamanda bu konuyla ilgili önemli bir gelişme meydana gelmiştir. 2010 yılında yayımlanan genelgeye karşı bazı tercüme büroları ve çevirmenler tarafından açılmış olan “genelgenin iptali” davası 03 Mart 2022 tarihinde sonuçlanmıştır (Danıştay İdari Dava Daireler Kurulu 2021/661 E ve 2022/697 K). Davanın sonucuna göre 2010 tarihli genelge iptal edilmiştir. Genelgenin iptaliyle, 2010 yılından günümüze kadar çevirme ücretlerinde yapılan tüm kesintiler hukuki dayanaktan yoksun kalmış ve bu ücretlerin iadesi için gerekli hukuki zemin oluşmuştur. Belli bir tarihten sonraki kesintileri etkileyecek bu karar ile çevirmenlerin noterlere dava açma hakkı doğmuştur (Avukat R. Ceran, kişisel görüşme, 12 Nisan 2022)[1]

 

Yeminli çeviri kavramının ülkemizdeki tarihsel sürecini irdelemek bu uygulamanın özellikle günümüz koşullarında neden uygun olmadığını anlamak bakımından önemlidir. Yavuz Yener’in “Çeviri Bürolarında Çeviri ve Çevirmenlik” başlıklı yüksek lisans tezinde yer verdiği bilgilere göre, bürokratik çeviri ihtiyacı Osmanlı Devleti’nde Tercüme Kalemi aracılığıyla yürütülmüş, Cumhuriyet Dönemi’nde ise bu geleneğin devamı olarak “alaylı” çevirmenlerce yapılmıştır. Bu alaylı çevirmenlerin hukuki dayanağı ise bugün de yeminli tercümanlık müessesinin temelini oluşturan Noterlik Kanunu’dur. Noterlik Kanunu ilk olarak 1913 yılında Katib-i Adil adıyla uygulamaya geçmiş, 1926 yılında Noterlik Kanunu adını almıştır. Kanun, 1938 yılında 3456 Sayılı Noterlik Kanunu, 1972’de ise 1512 Sayılı Noterlik Kanunu olarak değiştirilmiştir. O yıllar için “çeviri sektörü” kavramından söz etmek pek mümkün değildir. Zira ülkemizde çeviri bürolarının ortaya çıkışı serbest piyasa ekonomisi ile ithalat ve ihracat faaliyetlerinin yürütülmeye başlandığı 70’li, 80’li yıllara dayanmaktadır. Dolayısıyla çeviri bürolarının ortaya çıkışından önce bürokratik çeviri ihtiyacının noter bürolarında çalışan çevirmenler tarafından karşılandığı söylenebilir (Yener, 2004, s. 6). Diğer bir deyişle, 1972 tarihinde yayımlanan Noterlik Kanunu (ve “çevirme işlemleri” ile ilgili maddeleri içeren Noterlik Kanunu Yönetmeliği) o dönemin koşullarına göre hazırlanmıştır. Yönetmeliğin ilgili maddesinde yeminli çeviri yapacak çevirmenlerin seçimi konusunda çevirmenliğin gerektirdiği bilgi, beceri ve nitelikleri kapsayan bir seçim kriteri sunulamamıştır. Bugün ülkemizde yeminli çeviri ve noterlik ile ilgili uygulamaların halen çeviri ihtiyacının bugüne kıyasla çok az olduğu ve noterlerin tercümanlar ile aynı çatı altında çalıştıkları 1970’li yıllara dayanan kanun/yönetmelik maddelerine ve mesleki yeterliliklerden yoksun kriterlere göre sürdürülüyor olması çevirmenler ve çevirmenlik mesleği açısından sorun teşkil etmektedir.

Yeminli çeviri alanının noterlik müessesinin kontrolünden çıkarılması için farklı düzenlemeler yapılabilir. Öncelikle çevirmenlerin, şeffaflık, kapsayıcılık ve liyakat ölçütleriyle belirlenmiş meslek odası, birlik gibi çatı kuruluş veya oluşumlarla kendi denetim mekanizmalarını kurmaları sağlanmalıdır. Bu durumda, resmî belge çevirileri meslek odası tarafından düzenlenen meslek sicil numarasına sahip çevirmenler tarafından çevrilip tasdik edilebilir. Bir diğer tasdik merci, mesleki sicil numaralı çeviri işletmeleri olabilir. Mesleki yeterliliklere dayalı bir belgelendirme sistemi oluşturulması bu alanda çalışacak çevirmenlerin bilgi ve becerinin değerlendirilmesinde de önemli bir işleve sahip olabilir. Yeminli çevirmenler alana özgü gerekliliklere göre düzenlenmiş sınavlarla değerlendirilebilir ve yalnızca usulüne göre tanınmış eğitimlerden alınan başarı/yeterlilik belgelerine sahip olan kişilerin yeminli çeviri yapması sağlanabilir. Çoktan geride kalmış olması gereken bu işlevsiz sistemin kökten değiştirilmesi elbette belli yeni yasal düzenlemeleri ve çevirmenlerin ve çeviri örgütlerinin güçlü girişimlerini gerektirmektedir. “Çevirme ücretleri” konusunda 2022 yılı Mart ayında neticelenen dava, yeminli çevirmenlerin haklarının korunması bakımından oldukça önemli bir gelişmedir; ancak bu konuda asıl yapılması gereken yeminli çeviri ile ilgili düzenlemelerin, yeminli çevirmenlerin noter bürolarında çalıştıkları dönemin koşullarına göre oluşturulduğu Noterlik Kanunu’ndan ve Noterlik Kanunu Yönetmeliği’nden çıkartılmasıdır. Çevirmenlerin hak kaybına uğramamaları ve emeklerinin karşılıklarını alabilmeleri için “çevirme ücretleri” noterin geliri arasında sayılmamalıdır. Kısaca ülkemizde bugün halen 1970’li yıllarda düzenlenmiş bir kanun/yönetmelik çerçevesinde yürütülen “yeminli çeviri/çevirmenlik”, noterlerin yetki alanından çıkarılmalıdır ve yeminli çeviride “dil bilen gelsin, (dil) belgesini versin, yemin zaptını alsın, yeminli çeviri yapsın” usulüne artık son verilmelidir. Yeminli çevirmen seçimlerinde Resmî Gazete’de yayımlanmış ve resmiyet kazanmış olan Çevirmen Ulusal Meslek Standardı dikkate alınmalıdır.

***

YAZAR HAKKINDA:
Nazan Müge Uysal, Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Mütercim ve Tercümanlık Bölümünde öğretim üyesi ve Çeviri Derneği Yönetim Kurulu üyesidir. Çevirmenlikte meslekleşme, çeviri sektörü, çeviri sosyolojisi ve çeviri eğitimi alanlarında çalışmalar yapmaktadır (iletişim için: [email protected]).

Bu yazı, yazarın “Çevirilerin resmi olarak onaylanması: Ülkemizde yeminli tercümanlık müessesesi ve dünyadaki yeminli/tasdikli çeviri uygulamaları üzerine genel bir değerlendirme” başlıklı makalesinden faydalanılarak kaleme alınmıştır.

Yazıda faydalanılan kaynaklar:

  • Uysal, N. M. (2020). Çevirilerin resmi olarak onaylanması: Ülkemizde yeminli tercümanlık müessesesi ve dünyadaki yeminli/tasdikli çeviri uygulamaları üzerine genel bir değerlendirme. RumeliDE Dil ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi, (18), 709-724. DOI: 10.29000/rumelide.706503
  • Yener, Y. (2004). Çeviri bürolarında çeviri ve çevirmenlik. (Yüksek lisans tezi). İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Çeviribilim Dalı. Erişim adresi https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/tezSorguSonucYeni.jsp

[1] Bu konudaki bilgilere, davayı takip eden Avukat Raşit Ceran ile yapılan görüşmeyle ulaşılmıştır.