Çeviri Sanattır
1977-2021 arasında 44 yıl yüksek öğretim kurumlarında öğretmenlik yaptım, kurumlar canıma yetti artık demeyi akıl edene kadar. Öğretmenin iyisi öğrenmeden duramayandır ya, ben de bir gün DTCF’de çeviri dersinde dedim ki “Otuz beş yıldır İngilizce öğreniyorum, hala öğrendim diyemem.” Doksan kişilik sınıfın arka sıralarından bir ses “Siz de amma yavaş öğreniyormuşsunuz!” dedi. İngilizce öğrenmeye 1965 yılında Ankara Demirlibahçe İlkokulu’nda açılan kursta başladığıma göre, elli yedi yıldır İngilizce öğreniyorum. Darüşşafaka’da da hem İngilizceyi hem de çeviri ve edebiyat derslerimi çok sevmiştim. Dil ve edebiyat ile uğraşma kararımı on iki yaşımda kendim aldım. Dil öğrenmeyi hep sevdim. Birey olabilmek adına ilk söylenim (myth) budur.
Benim en sevdiğim Klasik Türk Müziği şarkılarından biri “Dil seni sevmeyeni sevmede lezzet mi olur,” diye başlayan Nihavend şarkıdır. Buradaki “dil” “gönül” demek ama ben hep iki anlamda söyledim bu Civan Ağa bestesini? Hatta Ankara’daki öykü günlerinde Fethi Naci ustamıza rakı sofrasında okudum usulca, doksan üç yaşındayken son söyleşisini benimle yaparken de evinde Kemalettin Tuğcu’ya da okudum bu şarkıyı. Tecellinin farkına vardığımda coşku ile o anı yaşayan herkese bu şarkıyı anımsatmak istemişimdir. Fethi Naci Bey sustu dinledi benim sesimden Mehmet Sadi Bey’in şarkı sözlerini. Kemalettin Tuğcu Bey (bence bir azizdi) ise askerleri arşiv odasına yollayıp buldu o kelimeyi: “Habbeza” dedi. Harika! (Ben o sözcüğü şimdiki hibrit dil kullanımlarında “Wowderful” ile eşanlamlı görüyorum. “Yaşasın!” ile “Mükemmel” karışımı sevinç anlatan bir sözcük. Bende dilime takılı bir semai usül kaldı. Bu yüzden olsa gerek, cinas sıklıkla kullandığım bir çeviri meziyetine dönüştü. Benim yaptığım iş, edim ile alıcısına ulaşmasının yarattığı neşe. Hal böyle olunca da, çeviride eksik yerine fazla yan anlama meyletmek yol ayrımı karşıma gelince fazla yan anlamı seçmek “çevirmen keyfiyeti” olarak nefsime hakim olamadığımın göstergesi olmuştur. Olsun, habbeza!
Niğde, Bor’daki çocukluğumu anımsıyorum, annem komşu kadınlarla toplaşıp ırmak kenarında yıkardı çamaşırları, suda ıslattığı kirlileri yayvan büyük taşlar üzerine topak edip koyar, Arap sabununu da döker üstüne, tokaçla vura vura yıkardı. Sesi de güzel olduğundan “Gesi bağlarında dolaNııyoruuum, YitirDiiM yaRiimi (ES–çot!) aman araNııyoRum.” (115 kıta böyle gidiyor. Kadının derdi o kadar çok ki.) Kadına şiddeti de bu anıyla lanetledim, halkın ve tüm canlı türlerinin geleceğini yağmalayarak suyu dereden kesenleri de bu anıyla lanetliyorum. Fakat kırsal olduğu için kimi zaman kitsch’leştirilen bu türkülü mazi aynı zamanda şiir çevirirken çeliği döven ustaların yaptığı gibi malzemeden çıkan ürünün çınlaması gerektiğini de öğretmiştir bana. Çevirilerimde sese, müziğe, şiirde özellikle tartıma özen göstermeme de yardımcı oldu çocukluk sesleri. Ayağımı yere vura vura beste yaptığım gibi şiir çevirirken de onun sesini aslından duyup o sesin dengini erek dilde de yeniden yaratmanın keyfini çevirmenlik ömrümce çok yaşadım, biraz canımdan yedirdim, biraz kalbimden, çokça da dilbilgimden. Hala öğreniyorum haliyle.
Demem o ki yüreğinizi ısıtan, size yaşama sevinci veren, sizin yaşadığınız bir hali sizden iyi söze, imgeye dökebilen bir şiiri bunu niye ben yazmadım diye hasetlenseniz bile, o zaman herkes okusun bu şiiri diye çeviriverin, iyi kötü vesile olacaksınız, belki birinin hayatını kurtaracaksınız, size olumlu geribildirimde bulunan da çıkacak, eleştiren de. Kendinizi ve hedef kitlenizi mutlu etmek için yaptığınız her iş gibi özenle yapıldığında çeviri de sanattır.
Özenle yaptığınızda sanata dönüşen her iş gibi çeviri de kendinizi tanıma yolculuğudur. Eksik gedik ne varsa görüyorsunuz, bildiğiniz diller sizin en yakın yol arkadaşınız olduğu gibi, bilmediklerinizi, yanlışlarınızı da gösterdiği içindir ki, çalışmaya, öğrenmeye ve yola devam diyorsunuz hep. Vazgeçemiyorsanız onun yol arkadaşlığındandır, sebep budur, o tokacı vurmaya devam, annenizin çamaşır yıkadığı ırmağın hep akacağını bilerek o suya, Heraklitos’a inat, defalarca girmeye devam, diyeceksiniz. Nefsinizi öldürmeyi de öğreneceksiniz, ömrünüz olsun yeter ki, can çıkmadıysa, huy çıkabiliyor. Bukowski’nin dediği gibi, bu hayat sizin hayatınız.
Türkçemiz yetersiz diyenler Türkçeyi bilmeyenlerdir. Kes sesini deyin işinize devam edin. Uzatmayın, dil bağnazlarını ikna edemezsiniz.
“Otuz yıldır aynı İngilizceyi öğretmekten çok sıkıldım hocam, ne yapsam, master yapmadığıma pişmanım, şimdi çoluk çocuk başlasam çok mu geç ki hocam” diyen facebook takipçim eski öğrencime ne diyebilirim, düşündüm ve dedim: “Otuz yıldır İngilizce aynı değil ki.” Öğrenmeye devam.
Çeviri alanında da birinci emir “öldürmeyeceksin.” Zamanla öğreneceksiniz, ne kıyımlar yapmışız cahil cesaretiyle, iki kalas bir heves hallerimizle.
Yeni öğrendiğiniz sözcükleri, deyimleri, dil yapılarını hemen kullanacaksınız ki başkaları da öğrensin. Çocukluğunuzda bildiğiniz, kültürünüzün bir parçası bildiğiniz, örneğin Küncü sözcüğünü, anımsatan ablanıza teşekkür edip bir şiirde, çeviride kullanacaksınız. Sözcükler de canlıdır, mazileri, tarihleri vardır. Haliyle tüm canlılar gibi de soyları tükenir, onların soylarını sürdürebilmeleri herkes canla başla çalışmalıdır. Bu yüzden Google translate’i geliştirmeye yardımcı olmak olanaklıysa yapınız, yanlış çeviriyor, özellikle sentaks hatası çok yapıyor ama metni asla eksik ya da fazla çevirmiyor. Bilmediğiniz dillerden de haliyle Google’dan ve bir bilenden destek alarak bildiğiniz dil üzerinde de çeviri yapabiliyoruz artık.
Çeviri serüvenlerinizi biriktirin kitap yapın ya da hemen yayınlayın, şimdi her yer yayınevi. Başınıza gelenleri kimsenin haysiyeti ile oynamadan gelecek kuşaklara ders olacaksa, onların daha hızlı yol alacaklarına inanıyorsanız, anlatın.
Altına imza atmış olmaktan gurur duymayacağınız işleri kabul etmeyin.
Editörler de insan, unutmayın. Hançeriniz belinizde dursun ama, görsünler.
Çevirmen olarak bilindiğiniz için sizi bedava danışman olarak kullanmak isteyecek, hem de “taş atacan da kolun mu yorulacak?” diye emeğinizi küçümseyen yayınevleri çıkarsa, vaktim yok deyin.
Yine Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde doçentlik tezimi, kitabımı Sylvia Plath üzerine yazmaya karar verdiğim sırada bölüm başkanımız Necla Aytür bana “Yusuf, Toni Morrison üzerine yaz” dedi. Hocam, Morrison’ı ben de çok seviyorum ama izninizle ben şiir çalışmak istiyorum bu kez dedim. Toni Morrison’un dört romanı üzerine bir konuşma yapıp Necla hocamın da gönlünü aldım. O da konuşmamdan önce beni sunarak onurlandırmıştı.
Hayrına danışmanlık yaptığım kitabevine Toni Morrison’ın teliflerini alın demeye gittim, elimdeki ilk romanı En Mavi Göz’ün İngilizcesi ile. Bakın bu kadın büyük yazar, kaçırmayın demeyi ihmal etmedim, yıl 1991. Yayıncı kitaba baktı baktı, “Hem kadın, hem zenci, satmaz bu.” Bana “Eyvah, eyvah” demek kalmıştı. Kendi etti, kendi buldu. Neşet Ertaş ustamızı da, bu vesile ile, saygıyla anıyorum.
Çevirmen olarak da kendimiz edecek, kendimiz bulacağız. Aşkla yapınca sanat oluyor ya, hasat mevsiminde de Onur ödülünüz gelince anlıyorsunuz, iyi ki az tepilmiş yolları tepmişim diye.
Lakin, 1993 yılında, Morrison Nobel alınca, onun üzerine kitap yazmayan bana Necla hocam, ben de yazarı küçümseyen yayınevi sahibine “Ben sana demiştim” demeyi de ihmal etmedik.
Çevirmen uçurtma olmak isteyen İkarus’tur, tüm sanatçılar gibi olanaksızın peşinde koşar. Olanaksız da neymiş diyerek göğe yükselir. Özgürce rüzgarın desteği ile göklerde renkler ve ışıklar yansıtarak gezinir. Aşağıdan bakanlar ona imrenir. Oysa rüzgar olmazsa ve kanatları erirse, denize çakılır. Rüzgar varken bile ipin iki ucu da DİL, bu yüzden sözünü ettiğim Nihavend şarkı çeviri edimi için en güzel şarkıdır: “Yek cihet olmaz ise dilde muhabbet mi olur?”
Hocalığımın 44üncü yılında tüm kurumları terk etmeye karar verip tam bağımsızlığımı ilan ettiğim 2021’de beni onurlandırdığınız için çok teşekkür ederim. Bütün çevirmen kardeşlerimi yürekten kucaklıyorum. Emekleriniz değerli yerini bulsun.
Dil seni sevmeyeni sevmede lezzet mi olur
Olsa da böyle muhabbette hakîkat mi olur
Yek cihet olmaz ise dilde muhabbet mi olur
Aldanıp sevmeyeni can vererek sevmemeli
Aklını başına al herkes için olma deli.
————————————————————————————-
* Bu yazı, M. Yusuf Eradam’ın 25 Mart 2022 tarihinde Çeviri Derneği Onur Ödülü’nde yaptığı konuşmanın yazıya dökülmüş halidir.
Konuşmamda yer almayan önemli dipnotlarım:
1: Ödül kazanan herkes sahneden inerken yanıma bir beyefendi geldi sordu. “Borlusunuz galiba.” Evet, dedim sevinçle. “Annenizin çamaşır tokaçladığı o ırmağın adını biliyor musunuz?” Düşündüm, hayır dedim. “Özden” diye anımsattı. Ben “özden sözcüğünün “ırmak” demek olduğunu yazmışım kafama, o yüzden o ırmağın adını bilmem dedim” diye karşılık verdim. Beyefendi, adına “Genç Soluk Ödülü” verilen değerli çevirmenimiz Dr. Elif Ertan’ın aynı özdene defalarca girmiş gururlu babası idi. Kendisi ile tanışmak da haliyle günün büyük ödülü oldu.
2: Ben Plath’ı sezgisel olarak seçmekle iyi etmişim. Çünkü 1999 yılında, yeni milenyumdan az önce, Miami’de beni misafir eden canım arkadaşım Lale’nin evinde televizyon izlerken bir de ne göreyim: Toni Morrison! Atalarından ve öykü anlatmanın öneminden söz ediyor. Sevindim, konuşmasını yakaladım diye. Kısa söz bitince, Nobel ödüllü yazarın oturduğu yarı klasik koltuğun alt bacağının altında bir bebe şampuanı ünlü markasının adı belirdi. Nobelli yazar reklama çıkmıştı. Ben Sylvia Plath ile doğru karar verdim. Özkıyım yapmış yazarlar reklama çıkamazlar. Kullanan olabilir ama bu onun seçimi değildir.
3: Kız öğrenciler daha hayırlı:)) Beni Kadıköy’den alıp artrit ağrılarımı bilmeden çantamı bile taşıyan, her saniye ilgisini üzerimden eksik etmeyen Marmara Üniversitesi’nin ev sahipliğini üstlenen öğrencim ve “Engelli Öğrenci Birim Başkanı” ve azim ve çalışkanlık abidesi Sayın Zuhal Özgenç Pek‘e saygım ve sevgimle HABBEZA! Bütün bölüm hocaları emin olabilir, emeklerimiz boşa gitmiyor.
YAZAR HAKKINDA:
Prof. Dr. Yusuf Eradam çevirmen, edebiyatbilimci, yazar ve bestecidir. Başta Hacettepe Üniversitesi olmak üzere Ankara ve İstanbul’da farklı üniversitelerde görev yaptı. Çeviri ve telif çok sayıda eseri vardır, halen, edebiyat ve ekoloji üzerine araştırmalar yapmaktadır.