Çeviri Alanında Mesleki Örgütlenmelere İçeriden Bakış: Tarihçe, Arka Plan ve Güncel Gereksinimler
Yazar: Turgay Kurultay
Başta çevirmenler olmak üzere çeviri alanındaki aktörlerin örgütlenme geçmişine baktığımızda uluslararası düzeyde başlangıcı 1953’te FIT’e (International Federation of Translators) götürebiliyoruz. Türkiye’deki ilk örgütlenmenin ise 1969 yılında konferans çevirmenlerinin bir araya gelmesiyle gerçekleştiği biliniyor (Vardar 2019). Ülkemizde uzun yıllar başka bir STK yapısı oluşmadan 1990’lı yıllara kadar gelindi. Bu tarihten sonra örgütlenmede farklı kapsamda ve hedeflerle hareketlenmeler başladı. Benim de kurucu üyesi olduğum Çeviri Derneği Türkiye’deki üçüncü dernek olarak 1999 yılında kuruldu. Dernekten farklı statüdeki bir yapı olarak Çevirmenler Meslek Birliği (Çevbir) 2006’da kuruldu. 2010’lardan sonra çeviri alanında dernek ve federasyon sıfatını taşıyan kuruluşların sayısı hızla arttı. Bugün il bazında dernekleri saymazsak farklı tür ve kapsayıcılıkta yirmiye yakın kayıtlı kuruluş var. Elbette örgütlenme deyince yasal statüsü olan yapılarla sınırlı düşünmemek gerek. Özellikle günümüzde iletişimin ve ağ oluşturmanın kolaylaştığı, yerelliğe bağımlılığın çok azaldığı internet çağında çok sayıda farklı platformlar ve gruplaşmalar ortaya çıktı, bazıları dağılıp yenileri hızla oluşuyor ve bu eğilim var gücüyle devam ediyor. İnternet ortamındaki dikkat çekici girişimlerin (katılımcı sayısı yüksek olan, paylaşım yoğunluğu bulunan ve iş alışverişinden ibaret olmayanları dikkate aldığımda) sayısı da genel bir gözlemle söyleyecek olursam ondan fazla. Tüm bu formel ve enformel yapıların tam bir listesini ve tanımlayıcı özellikleriyle beraber güncellenmiş verilerle sistemli olarak bir araya getiren bir çalışma elimizde yok, yapılmasında da büyük yarar var.[1]
Bütün bu gelişmelere ve çeşitlenmelere rağmen bugün çevirmenlerin ve çeviri üretiminde yer alan diğer aktörlerin ne ölçüde örgütlü birliktelikler içinde olabildiği, bu yapıların ne gibi işlevler görebildiği, çeviri alanının gelişiminde nasıl etkileri olduğu ve en önemlisi çeviri işlerinin gerçekleşmesinde hakların ve sorumlulukların karşılığını bulmasında ne ölçüde sorunlara çözüm olabildikleri gibi soruların üzerinde düşünmeye devam etmemiz gerekiyor. Bir blog yazısının sınırları içinde kalarak çeviri alanındaki örgütlenmeler konusunda kişisel deneyimlerim ve elimdeki bilgiler ışığında hem gelişmelere bir üst bakış sunmayı hem de süregiden sorunlara ve özellikle nerelerde gelişmeye ihtiyaç olduğuna ilişkin gözlem ve düşüncelerimi paylaşmayı hedefliyorum.
***
Belli bir çıkar grubunun bir araya gelmesindeki temel itici güç dayanışma ve hakların korunması oluyor.[2] Bunu sadece enformel gruplaşma biçiminde yaptığınızda da önemli işlevler yerine getirebilir ve yönetim işlerini, katılım prosedürlerini esnek tutarak asıl işe odaklanabilir, katılımı da çok kolaylaştırabilirsiniz. Günümüzde internet sayesinde hızlı gruplaşmalar sağlanabiliyor, sayı da hızla artırılabiliyor. Ancak etkin katılım, temsiliyetin şeffaflığı ve muhatap alınma gibi hususlar açısından formel yapılara ihtiyaç bugün de devam ediyor. Bugün Türkiye’de dernek kurma koşulları son derece esnek, kuruluş süreçleri yorucu değil. Adı daha önce Dernekler Genel Müdürlüğü olan resmi kurum Sivil Toplumla İlişkiler Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre bugün Türkiye’de yaklaşık 104 bin dernek var, bunların açık ara en büyük kısmı (yaklaşık %37’si) “mesleki ve dayanışma dernekleri” başlığı altında toplanmış.[3]
Sadece mesleki derneklerin sayısını buradan tahmin etmek olanaklı değil, ancak sayının çok yüksek olacağı açık. Çeviri alanında 20 kadar derneğin ve benzeri yapının (il bazındaki derneklerle ve dernek şubeleriyle birlikte bu sayı 50’ye varacaktır) bulunması bu bakımdan sıra dışı bir durum değil. Buradaki asıl sorun alanın örgütlenme potansiyelinin ne kadar karşılanabildiği ve çevirinin alt alanlarına yönelik gerçek temsil gücü olan STK’ların ne kadar var olduğu. Dernek, birlik vb. sayısını artırarak bu ihtiyacı karşılama yolunda adım atılabileceği gibi, üye yapısıyla ve katılıma açıklığıyla gerçekten kapsayıcı üst kuruluşların veya ortak yapıların gelişmesiyle de yol alınabilir.
Bu bağlamda dernek isimlerinin gerçek kapsama alanını temsil etmesinin önemine işaret etmek isterim. Ülkemizde dernek adlarının parçası olarak “federasyon”, “tüm”, “uluslararası” gibi sıfatları koymanın maalesef herhangi bir nitel ölçütü yok. Sözgelimi “federasyon”dan söz edeceksek amacı gereği bu örgütlenme biçimi önceden var olan yapıların bir araya gelmesini gerektirir, oysa federasyon kurma niyetiyle art arda beş dernek kurarak federasyon adıyla bir kuruluşu resmen kayda geçirtmek gayet mümkün[4]; federasyon için asgari sayı olan bu beş derneğin her biri için 7 kişinin kurucu olması yeterli oluyor, bunların da aynı kişiler olmasına engel bir durum yok, hatta istenirse çeviri alanıyla mesleki ilgileri olmayan eş dostu bile yazmayı engelleyecek bir denetim mekanizması yok. Dolayısıyla resmi kayıtta adı federasyon olan, ama federatif örgütlenme yaklaşımına uymayan yapılar kolaylıkla doğabiliyor. Gerçek kapsayıcı bir temsilin görünür ölçütlerinden biri öteden beri var olan ve kendi üye yapılarıyla belli bir temsil gücünü sağlamış kuruluşların bir araya gelerek oluşturacağı birliklerdir ve şu ana kadar ülkemizde çeviri alanında bunun örneğine rastlamadık.
Adına bakıldığında çevirmenlerin bir araya gelmesiyle kurulmuş olduğunu düşündürten her yapının da gerçek anlamda çevirmen örgütü olmayabileceğini göz önünde tutmak gerekiyor. Sözgelimi çeviri işletmelerinin kendi çevirmenlerini üye yaparak oluşturdukları bir yapı gerçekte çevirmenler örgütü sayılmaz. Böyle bir girişimde tam da çevirmenlerin işverenlerden ayrışan ortak çıkarlarının temsil edilmesinin önünde yapısal bir engel var demektir.
Aslında çevirmenlerin işletmecilerle aynı yapı içinde olması da (ismiyle müsemma olması kaydıyla) bir örgütlenme biçimidir. Nitekim Çeviri Derneği tam da bilinçli olarak bunu hedeflemiş, kendi misyonunu bu bütünleşme üzerinden tanımlamıştır. Mesleğin gelişimini ön plana aldığınızda bu tür bir yapı kendine özgü bir sinerji sağlayacaktır. Ama öte yandan işverenlere karşı talepler bakımından etkin bir çalışmayı buradan beklemek gerçekçi olmaz. Bununla birlikte tam da böyle bir yapı çevirmen ve işveren arasında eşitler arası diyalog ortamı oluşmasına hizmet edebilir. Kuşku yok, çıkar algıları ve çelişkileri pek çok durumda diyalogla çözülemeyeceği için sendikal örgütlenme vazgeçilmez bir şeydir. İşveren tarafına karşı bir güç yoğunlaşmasını sağlayarak taleplerin kabulünde baskı unsuru oluşturur. Dolayısıyla farklı üyelik yapısındaki örgütlenmeler olası tüm işlevlere eş zamanlı ve aynı derecede talip olamazlar.
Çeviri Derneği’nin diğer pek çok dernekten farkı, bir ortak akıl mecrası olma hedefi. Bu nedenle çevirmenleri, işletmecileri kapsamanın yanında çeviri üretiminde yer alan diğer aktörleri (editör, redaktör, yayıncı, proje yöneticisi vd.), çevirinin her alanından kişileri, ayrıca akademisyenleri bu sıfatlarıyla üye kabul eden bir yapı.[5] Çeviri Derneği’nin kuruluşunu gerçekleştiren katılımcılar arasında da bu sıfatları taşıyan farklı aktörler birlikte yer aldı. Ne var ki, çeşitli vesilelerle tanık olduğumuz üzere Çeviri Derneği sanki öncelikle çeviri alanındaki akademisyenlerin kuruluşu gibi algılanabiliyor. Oysa üye yapısına bakıldığında üyelerin yaklaşık yarısı çevirmenlikle geçinen kişilerden oluşuyor. Akademisyenlerin oranı dörtte bir düzeyinde ve bu üyelerin de çevirmenlik deneyimine önem veriliyor. İşletmeciler de kuruluş olarak değil bireysel olarak üye olabiliyor ve böylece özel bir ağırlıkları oluşmuyor.
Derneğin kuruluşunda isim konusunda yapılan tartışmalar sonrasında Çeviri Derneği ismi benimsendi. Buradaki anlam “çeviri alanının aktörlerinin mesleki örgütlenmesi”ydi elbette. Ama derneğin ismine bakıp “çeviri yapan dernek” biçiminde algılayanlar da bunca yıldan sonra bile az olmuyor. Dernek e-postasına doğrudan “çeviri ücret tekliflerinizi iletir misiniz” içerikli mesajlar gelebiliyor. Bu yanılgının tek nedeni derneğin ismi olmasa gerek. Ne yazık ki bazı çeviri şirketleri kendi iş ilişkilerini desteklemek üzere çeşitli adlarla dernek kurma yoluna gidebiliyorlar ve bunu doğal karşılayan bir örgütlenme ortamı var. Oysa sivil toplum örgütlenmelerinin ticari amaca hizmet etmesi, derneklerin asli işlevleri ve kabul görürlüğü bakımından ciddi bir sorundur. Alanın paydaşları, özelikle de mesleğe yeni girenler, çeviri eğitimi alan öğrenciler bu konularda yanıltıcı ilişkilere karşı dikkatli olur ve yüksek bir duyarlılık gösterirlerse bu tür durumların önüne daha kolay geçilir ve etkileri en aza indirilebilir.
Bu noktada Çeviri Derneği’nin karşılaştığı özel bir durumu da dile getirmekte yarar var. 2004 yılından beri FIT (Uluslararası Çevirmenler Federasyonu) üyesi olan derneğe bazen “FIT üyesi çevirmenler”in yapması istenen çeviri işleriyle ilgili bilgi talebi geliyor, “Şöyle bir belge çevirisi yaptırmak istiyorum, bana FIT üyesi çevirmen önerebilir misiniz” diye soruluyor. Bu taleplerin arkasındaki neden, bazı ülkelerin kurumlarının, çevirinin FIT üyesi çevirmen tarafından yapılması durumunda çeviriyi nitelikli kabul etmesi. Burada derneğin özel konumuna bağlı olarak bir ihtiyacın karşılanması gibi kaçınılamayacak bir görev söz konusu. Ama öte yandan derneğin çeviri işletmesi gibi davranmama gibi bir etik sorumluluğu da var. Bu nedenle talep sahiplerine verdiğimiz yanıtta, bir yönlendirme ve aracılık yapamayacağımızı, talebi üyelerimize ayırım yapmadan duyurabileceğimizi, bu işi sağlıklı yapabileceğini düşünen bir üyemiz çıkarsa iş ilişkisini onunla doğrudan yürütmesi gerektiğini belirtiyoruz. Ancak burada başka bir temel sorun var: Kişilerin değil, derneklerin ve birliklerin üye olabildiği bir federasyon olan FIT’e üye olan bir ulusal derneğin tüm üyeleri “FIT çevirmeni” sıfatını kendiliğinden kazanır mı ve bu durum o dernek üyesi çevirmenlerin çevirmenlik yeterliliğinin kanıtı sayılır mı? Mesleki uzmanlaşma perspektifini benimsemiş olan Çeviri Derneği üyelik kabulünde nitelikli bir mesleki deneyime bakıyor, bunu da başvuran kişilerin yaptıkları işler ve referansları üzerinden değerlendiriyor.[6] Ama üye kabul ettiği çevirmenlerin yetkinliklerini doğrudan kendisi ölçmüyor. Böyle bir işlevin de dernek konumu açısından son derece zorlayıcı olduğu kanısındayım. Ama yeterli altyapıyı ve güvenirliliği sağlayan bir başka dernek bu iddiada bir işlevi üstlenebilir.
Nitekim TKTD (Türkiye Konferans Çevirmenleri Derneği) kuruluşundan beri böyle bir çizgiyi sürdürüyor. Üyeliğe kabul fiilen mesleğe giriş denetimi gibi planlanıyor.[7] Kuşkusuz burada çevirmenlik yeterliliği açısından resmi bir geçerlilikten söz edilemez. Ama bu uygulama; ölçme araçlarının uygunluğu, tutarlılık ve güvenilirlik sağlandığında güçlü bir referans özelliği sağlanabilir. Çeviri Derneği’nin böyle bir işlev üstlenmesinin önündeki en büyük engellerden biri TKTD’den farklı olarak geniş kapsayıcılığıdır. Ayrıca misyonu halihazırdaki bir meslek standardını temsil etmek değil, mesleği geliştirmek, meslekleşmede köprü olmak yönünde olmasıyla da (en azından şimdiye kadarki süreç açısından) uyuşmuyor. Nitekim bugüne kadar bu yönde bir çalışmaya yönelmemiştir, buna karşılık meslek bilinciyle hareket eden ve şeffaf çalışan diğer meslek örgütleriyle işbirliğine giderek resmi düzenleme özelliği taşıyan mesleki yeterliliklerin geliştirilmesi çalışmalarına ağırlık vermiştir.[8] Yukarıda söz edilen belli statüde çevirmene ulaşma sorununun güvenilir bir çözümü de buradan geçiyor. Mesleki yeterlilikler uygulamaya geçirildikten sonra dernek üyeleri içinde mesleki yeterliliğini belgeleyenlerin olması durumunda talep sahiplerine bilgi verirken bu noktaya da dikkat çekerek karar yine talep sahibine bırakılabilir.
Derneklerin sahip olmadığı bazı etki araçları meslek birliklerine mevzuat tarafından sağlanıyor. Mevzuata göre telif hakkına konu olan alanlara yönelik bir örgütlenme biçimi olan meslek birlikleri hak sahiplerini resmen temsil edebiliyor. [9] Çeviri alanında faaliyet gösteren Çevbir de çevirmenlerin hak ettiği ödemelerin veya eserlerinden yapılan intihallerin takibi gibi konularda meslek birliğini yetkilendiren çevirmenleri mahkemeler nezdinde temsil edebiliyor. Bu süreçlerin maddi yük ve özel uğraş gerektirmesi nedeniyle tek tek çevirmenlerin kolaylıkla girişemeyeceği bu tür hak takipleri mesleki örgütlenme sayesinde etkin biçimde gerçekleştirilebiliyor. Bu yönüyle Çevbir sendikal bir örgütlenme işlevini de taşıyor. Telif hakkına bağlı bir temsiliyet söz konusu olduğu için de Çevbir’de üyeliğin tek şartı, telif hakkı oluşturabilecek bir çeviri ürünün sahibi olmak, yayınlanmış olmasa da eser sahipliğinin kanıtlanması Çevbir üyeliği için yeterli önkoşul, aynı zamanda bir eser sahipliği hakkı.
Benzer bir işlevi dernekler de teorik olarak üstlenebilir. Ama bunun için uluslararası tahkim modelinde olduğu gibi ihtilaf yaşayan iki tarafın da kendilerini beyanlarıyla bağlayarak güvendikleri derneği hakem kabul etmeleri gerekir. Bu modele uygun olarak sözgelimi Çeviri Derneği’nin Etik ve Uzlaşı Kurulu var. Bu kurul üç kişiden oluşuyor: Çevirmen, işletmeci ve akademisyen rolleri birer isimle temsil ediliyor. Böylece tarafsızlık gözetilirken farklı perspektiflerden bakılması ve müzakerenin sağlıklı gerçekleşmesi de amaçlanıyor. Ne var ki bugüne kadar bu organ fiilen çalışmadı. Zaman zaman mahkemelerden Çeviri Derneği’ne görüş sorulmasının dışında derneğin itilafların çözülmesinde somut bir işlevi gerçekleşmiş değil.
Farklı örgütlenmeler aynı hedef kitleye seslendiğinde ve aynı hedefleri güttüğünde birbirinin rakibi olabilir elbette. Çoğulculuk açısından bunu kendi başına sorunlu bir durum olarak görmemek gerekir. Ama çoğu durumda farklı örgütlenmeler farklı model ve işlevleri karşıladığı için ortak yarara hizmet eder. Buna Çeviri Derneği ve Çevbir ilişkisini veya Çeviri İşletmeleri Derneği ilişkisini örnek verebilirim.
Çeviri Derneği’nin kuruluşundan dört yıl sonra, 2003’te bir grup kitap çevirmeninin mail grubu oluşturarak enformel örgütlenmesiyle başlayan ve 2006’da resmi kuruluşu gerçekleşen Çevbir oluşumu, kitap çevirmenlerine de açık bir yapı olan Çeviri Derneği’ne rakip gibi görünebilir. Gerçekten de o dönemde çeşitli toplantılarda bir araya gelinerek örgütlenmenin gerekleri ve biçimleri üzerinde yoğun bir görüş alışverişine girildi.[10] Ancak Çeviri Derneği cephesinden bakıldığında oradaki öneri ve beklenti meslek birliği kurulmaması, bunun yerine Çeviri Derneği’ne katılınması değildi. Meslek Birliği’nin olanak ve işlevlerinden vazgeçilemeyeceği ortadaydı. Ancak farklı STK yapıları arasında geçişlilik, uygun nitelikte kişilerin iki tarafa da üye olması fikri tartışıldı. Bu tartışmalardan güçlü bir sinerji çıkmamakla birlikte Çeviri Derneği üyesi olan pek çok kitap çevirmeni ve görsel işitsel alan çevirmeni Çevbir’in de üyesi. Keza Çeviri Derneği’nin pek çok işletmeci üyesi, 2007 yılında kurulan Çeviri İşletmeleri Derneği’ne firmalarıyla üye oldular. Bu gibi çapraz üyelikler aynı kişilerin çok yerde üye görünmesiyle değil, farklı özellikte ve hedeflerdeki örgütlenmelerde yerlerinin olmasıyla ilgili bir durum.
Birliktelik ve etkililik deyince doğal olarak akla meslek odası modeli geliyor. Çeviri Derneği’nin ve başka derneklerin ve girişimlerin önemli hedef olarak belirlediği “çevirmenler meslek odası” kurulması yönünde şimdiye kadar somut bir ilerleme sağlanamadı, bunun giderek de gerçekleşmesi uzaklaşan bir hedef olduğu kanısındayım. Meslek odası konusunu gündemden çıkarmak elbette gerekmiyor. Ama bunun çeviri alanının özelliklerine bağlı olarak zorluğunu ve bugün meslek örgütlenmesinde genelde de giderek meslek odası modelinden uzaklaşıldığını göz önünde tutmak gerekir. Ayrı bir yazıda ele alınabilecek geniş bir konu bu. Kısaca söylemek gerekirse meslek odası mevzuatta “kamu kurumu” sıfatıyla anılıyor.[11] Bu da mesleğin diploma ve sabit statüye bağlanması anlamına geliyor. İş piyasasının esnekleştiği ve çaprazlaştığı, yaşam boyu öğrenmenin öne çıktığı bir toplum formasyonunda meslek odası modeli rijit ve merkezi manipülasyonlara fazlasıyla açık bir yapı olarak kalıyor.
Burada farklı ülkelerdeki uygulamalara bakmakta yarar var. Kanada, İngiltere, Avustralya, ABD örneklerinde görüldüğü üzere (Uysal 2022) meslek odası yerine kapsayıcı yerleşik örgütlenmeler mesleğe girişte yönlendirici rol üstlenebiliyorlar. Ancak bunun sağlıklı işlemesi için mevzuatın buna uygun hale getirilmesinin yanı sıra, örgütlenme kültürünün güçlü olması ve ilgili resmi kuruluşların yasaların ruhuna uygun olarak sadece kamu yararını gözeterek denetim yapması gerekiyor. Kağıt üzerinde her şeyin kitabına uydurulabildiği bir ortamda bu tür bir yetki büyük haksızlıklar ve kaos üretir. Türkiye’de en güvenilir ve ileri düzeyde çözüm, mesleki yeterliliklerin gerçekleşmesinden geçiyor. Bu konuda da 2012 yılından beri yoğun çalışmalar yürütülüyor.
Örgütlenmede farklılıkların korunarak geniş bir bütünlüğün sağlanması bugün de temel sorunumuz olmaya devam ediyor. Görüş ayrılıklarıyla sınırlı bir konu olsa ilerleme sağlamak daha kolay olur. Ancak örgütlenmelerin aynı zamanda başka hedeflerin aracı haline getirilmesi mesleğe hizmet etmeyen çekişmelere de yol açıyor. Karşı karşıya olduğumuz manzaraya bakıldığında, var olan tüm yapıların aynı çatı altında bir araya gelmesi gerçekçi bir beklenti olmadığı gibi örgütlenmenin işlevleri ve güven verici olması bakımından da doğru bir yaklaşım olmaz. Bugün yeni bir federasyon veya konfederasyon kurmak yerine varlıklarıyla işlevlerini, şeffaflıklarını ve amaca uygunluklarını kanıtlamış yapıların kendi kimlikleriyle bir ortaklık kurmasının yakın ve işlevsel bir hedef olduğu düşüncesindeyim. Bunun mevzuattaki karşılığı da platform. Örgütlenme biçimi olarak platform, bir üst yönetim oluşmasını gerektirmiyor ve katılımcı kuruluşların yetki devri yapması anlamına gelmiyor, bu sayede de sürekli etkileşim içinde bir birlikteliği güvence altına alıyor.[12] Platformun bir diğer avantajı da farklı tipteki örgütlenmeleri bir araya getirebilmesinde: Dernekler, meslek birlikleri, vakıflar vb. aynı platformda bir araya gelebiliyor. Boşluğu dolduracak bir platform için olmazsa olmaz bir önkoşul: Güvenilir ve temsil gücü yüksek bir yapının nasıl sağlanacağını ortaya koyan belli ilkelerin ilan edilmesi. Zira kamu yönetiminin sağlayamadığı denetim araçlarını, yapılacak böyle bir deklarasyonla güvence altına almak gerekiyor. “Örgütlenme etiği” buradaki ana düstur: Olduğu gibi görünmek, amaç dışına çıkmamak, üye sayısı ve yapısı bakımından şeffaf olmak gibi ölçütlerle böyle bir zemin oluşturulabilir. Üzerinde düşünülmesi ve uygun nitelikte kuruluşlarla müzakere edilerek geliştirilmesi gereken bir hedef. Bu yazının bu konuda düşünme sürecini ve fikir alışverişlerini desteklemesini umuyorum.
YAZAR HAKKINDA:
1979’dan beri yazınsal ve sektörel alanda çevirmen ve redaktör. İstanbul Üniversitesi’nden emekli öğretim üyesi (Prof. Dr.). Yurt içinde çeşitli üniversitelerde ve Almanya’da öğretim üyeliği yaptı. Çeviri Derneği’nin kurucu üyelerinden, aynı zamanda Çevirmenler Meslek Birliği üyesi. Afette Rehber Çevirmenlik (ARÇ) Organizasyonun kurucularından. Mesleki Yeterlilik Kurumu şemsiyesi altında Çevirmen Meslek Standardı Çalışma Grubu’nda ve İstanbul Üniversitesi sorumluluğunda yürütülen çevirmen meslek yeterliliklerini geliştirmek amacıyla oluşturulan, 10 kuruluşun dahil olduğu Eşgüdüm Grubu’nun koordinasyonunda görev aldı.
KAYNAKLAR
- Çağdaş Acar (2015). “Çeviri Kulüpleri Tarihine Giriş.”. Yay. yer.: Funda Karabacak (Yay. Haz.). Çeviri Kitabı. Çeviri Blog yayını. S. 142-144.
- Ahsen Nergis Ertekin (2004). “Türkiye’de Çevirinin Meslekleşmesi ve Çevirmenlerin Örgütlenmesi”. Yüksek Lisans Tezi. İstanbul Üniversitesi.
- Sakine Eruz (2003). Çeviriden Çeviribilime Yüzyılımız Penceresinden Çeviribilimsel Gelişmelere Bir Bakış. Multilingual Yayınları.
- Osman Kaya (2012). Çeviri Sektöründe Meslekleşme ve Örgütlenme. Yay. yer: AB Bakanlığı Çeviri Platformu Bildirileri. S. 43-46.
- G. Duygu Seymen, Aslı Selcen Aslan (2019). Türkiye’de Çevirinin Toplumsal Görünürlüğü ve Gelişiminde Çeviri Derneklerinin Rolü. Yay. yer: RumeliDE – Journal of Language and Literature Studies. Sayı 2019 Haziran, S. 377-390.
- Nazan Müge Uysal (2022). Ülkemizde Yeminli Çevirmenlik – Dil Bilen Gelsin, (Dil) Belgesini Versin, Yemin Zaptını Alsın, Yeminli Çeviri Yapsın! Çeviri Derneği Blog yazısı. Erişim adresi: https://ceviridernegi.org/blog-ulkemizde-yeminli-cevirmenlik-uzerine/
- Somnur Vardar (2019). Bu Kulaklar Neler Duydu: Türkiye’de Konferans Çevirmenliğinin 50 Yılı. H2O Kitap.
***
[1] Türkiye’de çeviri örgütlenmeleri konusunda çeşitli bilgilendirici yazılar, araştırmalar, hatta tezler de hazırlanmış olmakla beraber sistematik veri tabanı tarzında bir çalışmanın olmadığı anlaşılıyor. Bildiğim kadarıyla bu konuda yapılan ilk çalışma Ahsen Nergis Ertekin’in 2005 tarihli yüksek lisans tezi Ayrıca konunun pratik yönüyle ilgili yazılar için bakınız Kaya (2012), Acar (2015).
[2] Örgütlenmenin temel sosyolojik ve mesleki işlevleri konusunda temellere inen kapsayıcı bir değerlendirmesi için bkz. Seymen ve Selcen 2019, özellikle sayfa 379 vd. .
[3] DERBIS: Nevilerine Göre Derneklerin Dağılımı. Erişim adresi: https://www.siviltoplum.gov.tr/derneklerin-faaliyet-alanlarina-gore-dagilimi
[4] Bkz. Dernekler Yönetmeliği, Madde 4. Erişim adresi: https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuat?MevzuatNo=8038&MevzuatTur=7&MevzuatTertip=5
[5] Mesleki kuruluşların gelişiminde akademinin rolü konusunda ayrıntılı değerlendirme için bkz. Eruz (2003).
[6] Çeviri Derneği üyelik koşulları ve başvuru süreci için bkz.: https://ceviridernegi.org/uyelik-basvurusu/
[7] TKTD’nin üye kabul süreci için bakınız: https://www.tktd.org/uyelik-2/
[8] Çevirmen yeterliliklerinin geliştirilmesiyle ilgili olarak bkz. Çevirmen 6. Seviye UMS ve UMY. Erişim adresi: https://ceviridernegi.org/cevirmen-6-seviye-ums-ve-umy
[9] Meslek birlikleri mevzuatı için bkz.: https://www.telifhaklari.gov.tr/Meslek-Birlikleri-Mevzuat
[10] İstanbul Üniversitesi’nin 08–09 Aralık 2005 tarihinde düzenlenen Çevirmenler Forumu başlıklı toplantıda bu sorulara yoğunlaşılmıştır.
[11] Bkz. Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunu, Madde 1. Erişim adresi: https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuat?MevzuatNo=5362&MevzuatTur=1&MevzuatTertip=5
[12] Bkz. Dernekler Yönetmeliği, Madde 94. Erişim adresi: https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuat?MevzuatNo=8038&MevzuatTur=7&MevzuatTertip=5
1979’dan beri yazınsal ve sektörel alanda çevirmen ve redaktör. İstanbul Üniversitesi’nden emekli öğretim üyesi (Prof. Dr.). Yurt içinde çeşitli üniversitelerde ve Almanya’da öğretim üyeliği yaptı. Çeviri Derneği’nin kurucu üyelerinden, aynı zamanda Çevirmenler Meslek Birliği üyesi. Afette Rehber Çevirmenlik (ARÇ) Organizasyonun kurucularından. Mesleki Yeterlilik Kurumu şemsiyesi altında Çevirmen Meslek Standardı Çalışma Grubu’nda ve İstanbul Üniversitesi sorumluluğunda yürütülen çevirmen meslek yeterliliklerini geliştirmek amacıyla oluşturulan, 10 kuruluşun dahil olduğu Eşgüdüm Grubu’nun koordinasyonunda görev aldı.