Fikir Hukuku

Sayın başkan, sevgili arkadaşlar, sevgili öğrenciler,

Öncelikle, “Telif Hakları” başlığı altında düzenlediğimiz bu panele katıldığınız ve bizleri dinlediğiniz için çok teşekkür ederim.

Ben, bugün, sizlere, genel olarak fikri hakların tarihsel gelişimi, hukuk düzeni ve fikri haklar, telif hakkının hukuktaki yeri, tarihsel gelişim seyri içinde fikir (ifade) özgürlüğünün yeri, fikri mülkiyet hukukunun iki ana konusu olan sınai mülkiyet konusu buluşlar ve fikri mülkiyet konusu eserler, eser sahipliği kavramı ve FSEK’da sayılan eserler, fikri haklar insan hakları kapsamında mıdır, koruma süreleri, bu konuyla ilgili uluslararası düzenlemeler, Avrupa Birliği hukukunda fikri haklar, FSEK’nda düzenlenen mali ve manevi haklar ve en son olarak da, çevirmen ve çevirmenin hakları hakkında derlediğim bilgileri sunmaya çalışacağım.

Bu sunumu hazırlarken yararlandığım kaynaklar şunlardır:

  1. Türk Fikir ve Sanat Hukuku, Prof. Dr. Şafak N. EREL
  2. Hukukta Fikir ve Sanat Ürünleri, Dr. Nüşin AYİTER
  3. Fikir ve Sanat Eserleri Hukukunda İşlenme Eserler, Av. Engin ERDİL
  4. Fikri Mülkiyet Hukuku ile Rekabet Hukukunun Teknolojik Yeniliklerin Teşvikindeki Rolü, Dr. N. Ayşe ODMAN
  5. Fikri Hakların ABC’si, UNESCO / Pen Yazarlar Derneği
  6. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nu Anlamak, Mustafa ALBAYRAK
  7. FSEK, İlgili Uluslararası Sözleşmeler ve AB Yönergeleri

Konumuzun özü olan Telif Haklarına gelmeden önce, Telif Haklarının bir parçasını oluşturduğu Fikri Haklar üzerinde durmak gereğini hissediyorum.

(A) Tarihsel Gelişim:

A.1. Gutenberg’den Önce:

İlk ve Orta Çağlarda:

Tarihsel olarak, eser sahiplerinin eserinden doğan maddi çıkarlarından önce manevi çıkarlarının varlığı kabul edilmiştir. Eski Yunan ve Roma uygarlıklarında, bir eseri kendisine maletmek (intihal) şerefsizlik suçu sayılarak cezalandırılıyordu ve eski Yunan uygarlığında eser korsanlığına karşı bazı yaptırımlar uygulanmaktaydı.

Genel olarak, eski uygarlıklarda fikri emek ürünleri, üzerinde cisimlendikleri maddi mallardan ayrı düşünülmemekteydi ve yaratıcının iktisaden veya manevi yönden korunmasına gerek duyulmuyordu.  Örneğin, ünlü Romalı hukukçular Gaius ve Paulus, tahta üzerine oyularak yapılan bir tablo için, “bu tablonun mülkiyetinin tahtanın mülkiyetine bağlı kalması zorunludur, çünkü tahta olmasaydı, tablo da olmayacaktı”, demişlerdi.  Bir kitabı satın almakla kitaptaki fikri ürünlere de sahip olunabilmekteydi. Yani, cisim fikre değil, fikir cisme bağlıydı.

Ortaçağda da, fikri ürünlerin ayrı bir hakkın konusu olabileceği düşünülmüyordu.  Herkes yararlanmak istediği bir eseri kopya edebilir veya ücreti karşılığında başkasına kopya ettirebilirdi. Yaratıcının eserin kopya edilmesine itiraz hakkı yoktu.

Gutenberg’e kadar, fikri yaratıcılık ürünü olan her türlü eser, maddi mülkiyete ilişkin yasal düzenlemeler kapsamında idi. El yazması edebi eser veya bilimsel eser veya heykel ve resim gibi güzel sanat eserlerinin yaratıcıları, sadece maddi bir malın sahibi sıfatını kazanıyor ve bu eserlerini başka bir kimseye satabiliyorlardı. İlk ve orta çağlarda, Gutenberg’in matbaayı icat etmesine kadar, bir eserin çoğaltılması son derece zordu, çünkü ancak el yazısıyla çoğaltılabiliyordu. Resim ve heykel taklitçiliği ya da eser hırsızlığı son derece nadirdi.

A.2. Gutenberg’den Sonra:

Gutenberg’in hareketli baskı sistemini (matbaa) icat etmesi ve bu icadın önce tüm Avrupa’ya yayılmasından sonra, hem kitapların üretim ve çoğaltma maliyeti azaldı hem de mevcut kitapların sayısı arttı.

Fikri haklar alanında atılan ilk adım “basım imtiyazlarının” kabulü olmuştur. Matbaanın icadıyla, o zamana kadar sadece el yazısıyla ve sınırlı sayıda kopya edilebilen eserlerin sayısız çoğaltılması ve satılması imkanı doğdu.  Ancak matbaacı ilk önce satılma şansı olan bir müsvedde bulmak ve bunu basıma hazır hale getirmek için masraf etmek zorundaydı. Oysa başka bir matbaa için bu ilk baskıyı kullanarak eserin ikinci ve sonraki baskılarını yapmak çok daha ucuza mal olan ve haksız rekabete yol açan bir durumdu. Bu nedenle, belirli bir bölgede ve belirli bir süre için bir eserin sadece bir matbaacı tarafından basılabilmesi, idari otoritelerin verdiği “basım imtiyazları” ile sağlandı. Bu yolla, matbaacıların eser sahibine ödedikleri ücret karşılığında eserin maliki oldukları kabul edilmiştir. İngiltere’de imtiyaz sahibi, “owner of copy” olarak nitelendirilmiş, “copy right” terimi de ilk önce telif hakkı değil, basım ve teksir hakkı anlamında kullanılmıştır.

15. yüzyılın sonlarında, yazarın da eserden pay alması âdet haline geldi.  İlk yazar imtiyazı, 1486 yılında Sabellicus adlı bir yazara Venedik’te “Venedik Taciri” isimli bir eser için verilmiştir. 

Bu arada, gerek İngiltere’de gerekse Kıta Avrupası’nda yöneticiler ve kilise, bu gelişmelerin önemini kavradılar ve basım tekniğindeki gelişmelerin kendi güçlerini tehdit edebilecek siyasi ve toplumsal etkilerini gördüler ve özellikle, basılı eserlerin dağıtımıyla ilgilenmeye başladılar. Basımcıları denetlemek ve gerekirse ürünlerini sansür etmek ve basını susturabilmek için basım ayrıcalıkları sistemini kullanmaya başladılar. 15. yüzyıl sonu ile 18. yüzyıl başı arasındaki basımcılık tarihi, daha çok, bu ayrıcalıkları düzenleyen çeşitli kraliyet kararnameleri ve yönetmelikleriyle şekillendi.

A.3. Yeni ve Yakın Çağlarda:

17. yüzyılda İngiliz filozofu John Locke ve arkadaşlarının savunduğu doğal hukuk teorisinin öncülük ettiği liberal hareketlerin etkisiyle Avrupa’daki eski yönetim sistemi sarsılmaya başladı. Mutlak monarşinin yerine parlamenter sistem ve meşruti monarşi geçmeye başladı. Aynı zamanda, yazılı basın üzerindeki kısıtlamalar giderek azaldı ve basım ayrıcalığına sahip tekellere karşı bir mücadele başlatıldı. 

Eser sahiplerini koruyan ilk kanun, İngiltere’de, The Stationers Company’nin baskısı sonucunda 10 Şubat 1710 tarihinde kabul edilen ve “Act Anne” adını taşıyan bir kanundur. Çağdaş anlamda fikri haklara ilişkin ilk hukuk normu olan bu kanun, yayımlanmış eserlerin korunmasına yönelik kişisel hakların ilk kez tanındığı yasadır. Bu Kanunun amacı, yazarı ekonomik yönden gözetmek ve bilimin teşvik edilmesini sağlamaktır. Bu yasayla, mevcut basılı eserlerin sahiplerine yasanın yürürlük tarihinden itibaren 21 yıl süreyle bu kitapların tekrar basılması konusunda mutlak ve kişiye bağlı bir hak tanınmıştır. Henüz yayımlanmamış ve yeni yayımlanacak olan eserlerde ise fikri haklara tanınan koruma süresi 14 yıldı ve bu süre dolduğunda yazar yaşıyorsa bu koruma süresini ikinci bir 14 yıl için yenileyebiliyordu. İngiltere’de, daha sonra sırasıyla, hakkâklar ve heykeltraşlar ve daha sonra, tiyatro eserleri bu kanun kapsamına alınmıştır.

Fransa’da fikri haklar alanındaki gelişmeler, 1789 devriminin etkisiyle 1791 yılında yayımlanan bir fikri hak kararnamesi ile başlatılabilir. Ancak gerek Fransız gerekse Amerikan devrimleri öncesinde de, hem Fransa’da hem de A.B.D.’nin çeşitli eyaletlerinde fikri hak yasaları vardı. Bu yasaların ortak özelliği, fikri hakları “en kutsal mülkiyet hakkı” olarak tanımlamalarıdır. Örneğin, 17 Mart 1789 tarihli Massachusetts Eyaleti Yasasında, “hiçbir mülkiyet hakkı, insanın kendi zihinsel çalışması sonucunda oluşturduğundan daha mutlak ve kişiye özgü değildir” ibaresi mevcuttur.

Almanya’da ve diğer Avrupa ülkelerinde de tarihsel olarak hemen hemen aynı dönemlere denk düşen yasalar çıkartılarak fikri hakların korunması benimsenmiştir.

Avrupa Birliği Hukukunda, genel kural olarak, malların topluluk içinde serbest dolaşması ilkesi geçerlidir. Fakat bu kurala, fikri haklar bakımından istisna getirilmiştir. Fikri haklar, mutlak (tekelci) haklar arasında kabul edildiği için, ancak eser sahibinin izniyle, eserin serbest veya sınırlı biçimde dolaşması mümkündür.

Ancak fikri hakların ulusal sınırlar içinde korunması yetmez, çünkü bu haklar ihlâle çok açıktır. Uluslararası düzeyde ihlâle en müsait olan hak da telif hakkıdır. Örneğin, yurt dışında basılan bir kitabın ya da yurt dışında imal edilen ses ve resim taşıyıcılarının Türkiye’de izinsiz olarak çoğaltılması son derece kolaydır. Bu nedenle, bazı uluslararası sözleşmeler yapılmıştır.  Ayrıca, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 27nci maddesi : “Herkes, sahibi bulunduğu her türlü ilim, edebiyat ve sanat eserinden doğan manevi ve maddi menfaatlerinin korunması hakkına sahiptir”, der.

Fikri hakların uluslararası düzeyde korunması amacıyla yapılan ilk uluslararası düzenleme, 1886 yılında imzalanan Edebi Eserler ve Sanat Eserlerinin Korunmasına İlişkin Bern Konvansiyonu’dur. 20. yüzyılda, 1952 yılında çok geniş kapsamlı bir fikri haklar antlaşması olan Evrensel Fikir Hakları Konvansiyonu imzalanmıştır.

A.4. Ülkemizdeki Gelişmeler:

Telif hakkıyla ilgili ilk hukuk metni, 1850 tarihli “Encümen-i Daniş Nizamnamesi”dir. Buna göre, eserin incelenmesinden sonra, telif hakkı ödenir. Daha sonra, 1857 tarihli Telif Nizamnamesi çıktı. Bu Nizamnameye göre, basılan nüshalar tükeninceye kadar eseri basan şahsa tekel tanınıyordu. 1872’de yapılan bir ekle, yazarın kitabı için koruma süresi 45 yıl, tercüme eserlerin koruma süresi ise 20 yıl olarak belirlenmiştir. Osmanlı döneminde bu konuda ilk esaslı kanun, 1910 tarihli “Hakkı Telif” Kanunudur. Bu kanun, 1951 yılına kadar uygulanmış ve 1951’de 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu çıkartılmıştır. Bu Kanun, daha sonra müteaddit defalar değiştirilmiştir.

(B)       HUKUK DÜZENİ VE FİKRİ HAKLAR:

Hukuk düzeninin kamu hukuku ve özel hukuk şeklindeki klasik ayrımına paralel olarak, haklar da ilk önce kamu hukukundan doğan haklar ve özel hukuktan doğan haklar şeklinde ikiye ayrılabilir. Özel hukuktan doğan haklar da, mutlak haklar ve nispi haklar olarak ikiye ayrılır.

Fikri haklar bu ayrımda mutlak haklar kategorisinde yer alır. Mutlak haklar, hak sahibine hakkın konusu üzerinde doğrudan egemenlik sağlayan ve bu niteliği itibariyle, herkese karşı ileri sürülebilen ve herkes tarafından ihlâl olunabilecek nitelikteki haklardır. Örneğin, mülkiyet hakkı.

Nispi haklar ise, hukukta şahsi haklar ve alacak hakları olarak da anılır. Nispi haklar iki taraf arasındaki bir hukuki ilişkide ortaya çıkar. Örneğin, bir sözleşme ilişkisi. Keza fikir hukuku alanında “Yayın Sözleşmesi” de taraflar açısından nispi haklar yaratır.

Mutlak haklar şahıslar üzerinde ve mallar üzerinde mutlak haklar olarak ikiye ayrılır.  Mallar üzerindeki mutlak haklar da, maddi mallar üzerindeki mutlak haklar (“ayni haklar”) ve gayri maddi mallar üzerindeki mutlak haklar olarak ikiye ayrılır. Gayri maddi mallar üzerindeki mutlak haklar başlıca fikri haklar, ihtira (patent) hakları ve ticaret unvanları ve markalar üzerindeki haklardan ibarettir

Gayri maddi mallar; yaratıcı insan zekasının ürünü olan ve üzerinde cisimlendiği maddi mallardan ayrı bir hukuki varlığa sahip olan mallardır.

Fikri hakların konusunu, iktisadi değer taşıması şart olmayan fikri emek ürünleri oluşturur.  Yaratıcı-eser sahibinin bunlar üzerinde hem mali, hem de manevi hakları vardır. Örneğin, yaratıcının fikri eseri üzerinde isminin belirtilmesini istemek ya da ürünün orijinalliğinin veya bütünlüğünün bozulmasını önlemek konularında korunmaya değer manevi çıkar ve hakları vardır.

Geniş anlamda, fikri haklar terimi hem fikir ve sanat eserleri üzerindeki hakları hem de sınai hakları (ihtira, marka, sınai resim ve modeller gibi) kapsar. Dar anlamda, fikri haklar veya uygulamada kullanılan haliyle “telif hakları” terimi ise sadece fikir ve sanat eserleri üzerindeki hakları kapsar.

(C) TELİF HAKKININ HUKUKTAKİ YERİ:

Telif hakkı, özel hukuktan doğan, özel hukukta yer alan bir haktır. 

Telif hakkı, hem manevi hem de mali yönü bulunan çifte karakterli bir hak niteliğindedir. Çifte karakterli telif hakkından doğan hakların bir kısmı (manevi haklar) devredilemez, bir kısmı ise (mali haklar) devredilebilir.  Telif hakkının içinde yer alan manevi haklar devredilemez, fakat eser sahibinin ölümü halinde mirasçılarına geçebilir. Telif hakkının içinde yer alan mali haklar ise devredilebilir.

Kişinin sahip olduğu ve parayla ölçülebilen haklara “malvarlığı hakları” (mali haklar) denilir.  Parayla ölçülemeyen, manevi değere sahip ve kişilerin manevi kişisel değerleri için geçerli olan haklara “kişivarlığı hakları” (manevi haklar) denilir. Örneğin, kamuya arz yetkisi, adın belirtilmesi yetkisi ve eserde değişiklik yapılmasını menetmek gibi haklar eser sahibinin manevi haklarıdır. İşleme, çoğaltma, yayma, temsil, radyo ile yayım gibi haklar da eser sahibinin mali haklarını oluşturur.

Telif hakkı bir ayni haktır.  En genel ifadesiyle, ayni hak, kişilere eşyalar üzerinde doğrudan doğruya egemenlik sağlayan bir mutlak haktır.  Bir başka deyişle, ayni hakkın üç unsuru vardır: eşya üzerinde olması, sahibine doğrudan doğruya egemenlik sağlaması ve herkese karşı ileri sürülebilmesidir.

Taşınır ve taşınmaz mallar, diğer bir deyişle maddi varlığa sahip olan eşyalar telif hakkının konusu olamaz. Telif hakkının konusu, maddi mallar değil, gayri maddi mallardır. Gayri maddi mallar; yaratıcı insan zekasının ürünü olan, üzerinde cisimlendiği maddi mallardan ayrı bir hukuki varlığa sahip olan mallardır. Bu tip mallar arasında telif hakkı, patent hakkı, ticaret unvanı, markalar, endüstriyel tasarımlar ve know-how sayılabilir.

Sadece fikri bir yaratma sonucu ortaya çıkarılan ve sahibinin özelliğini taşıyan eserler telif hakkına konu olabilir.  Eserin bir bütünlük arz etmesi gerekir. Ancak eserin iktisadi değer taşıması gerekir/gerekmez (bu konuda tartışma var). Telif hakkının konusunu oluşturan fikri emek ürününün iktisadi değer taşıması şart değildir.

Telif hakkı, eser üzerindeki gayri maddi haktır; yoksa eserin dış aleme yansıtılmasına aracılık eden maddi cisim telif hakkının konusu olmaz.

Ancak fikri bir yaratma sonucu ortaya çıkarılan ve sahibinin özelliğini taşıyan eserler telif hakkının konusu olabilir. Bir başka deyişle, ortada bir fikri ürün yoksa, telif hakkı da yoktur. 

Telif hakkının konusu olan şey, eser üzerindeki gayri maddi haktır; yoksa, eserin dış aleme yansıtılmasına aracılık eden maddi cisim telif hakkının konusu olamaz. Örneğin, bir kitap çalındığında ihlâl edilen hak telif hakkı değil, mülkiyet hakkıdır. Fakat başka bir kişinin kitaptaki görüşleri kendisine mal etmesi halinde telif hakkı ihlâl edilmiş olur.

Telif hakkı, fikri ürünler üzerinde bulunan bir haktır. Bununla birlikte her fikir ürününün telif hakkının konusu olması mümkün değildir. Sınai haklara konu olan ürünler de fikri çalışmalar sonucu ortaya çıkar, fakat bunlar telif hakkının değil, değişik sınai hakların konusu olabilir.

Özet olarak, telif hakkının konusu, fikri bir emek sonucu ortaya çıkarılan ve sahibinin özelliğini taşıyan fikir ve sanat eserleridir.

Telif hakkının kapsamı denildiğinde ise, eser sahipliğinden doğan manevi ve mali haklar anlaşılır.

Telif hakkı, eserin meydana getirilmesiyle kendiliğinden kazanılır ve kişinin ölmesi veya ölmüş sayılmasını gerektiren bir olayın gerçekleşmesi üzerine, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda belirtilen sürenin (gerçek kişilerin eser sahipliğinde, kişinin hayatı boyunca ve ölümünden itibaren yetmiş yıl; tüzel kişilerin eser sahipliğinde ise, aleniyet tarihinden itibaren yetmiş yıl) geçmesiyle sona erer. Hakkın doğması için, eserin belli bir makama sunulmasına veya tesciline veya ilânına gerek olmadığı gibi, alıntı hakkının saklı tutulduğu hakkında eser başlığının altına veya sonuna kayıt düşülmesi de gerekmez. Kişiliğin sona ermesinden sonra, FSEK’nda belirtilen sürenin geçmesi ile hak kendiliğinden sona erer.

  • Telif hakkından doğan alacak hakkı icra takibine konu olabilir.
  • Telif hakkı mutlak haklardandır. Bu nedenle, zamanaşımına uğramaz.
  • Telif hakkından doğan yetkiler kişiliğin sona ermesiyle son bulmaz. Eser sahibinin ölümünden ya da eser sahibi tüzel kişi ise eserin alenileşmesinden itibaren 70 yıl daha devam eder.
  • Fikir üzerindeki hak ile fikrin dış aleme yansıtılmasını sağlayan cisim üzerindeki hakkı ayırt etmek gerekir. Fikrin dış aleme yansıtılmasını sağlayan cisim üzerindeki hak mülkiyet hakkıdır. O halde, bu cismin zarar görmesi halinde, telif hakkı değil, eşyanın sahibinin mülkiyet hakkı ihlâl edilmiş olur. Buna karşılık, fikrin cisimlendiği madde tekse, yani başka bir kopyası yoksa, hem mülkiyet hakkı hem de eser sahibinin hakkı ihlâl edilmiş olur. Eserin tek bir nüshası varsa, malikin buna zarar vermemek, özen göstermek borcu vardır. Örneğin tablolar. Buna karşılık, eserin pek çok nüshası varsa ve orijinali ile diğerleri arasında fark yoksa, malikin eseri korumak ve özen göstermek yükümlülüğü yoktur.
  • Patent hakları da teknik ilerlemenin bir göstergesidir ve bu teknik ilerleme de fikri bir çalışma sonucunda ortaya çıkar, fakat telif hakkında patentte olduğu gibi teknik olma özelliği genellikle yoktur ve olması da gerekmez. Ayrıca patentin korunması için tescil edilmesi gerekirken, telif hakkı başka bir işleme gerek olmaksızın kendiliğinden doğar ve doğmasıyla da korumadan yararlanır. Çünkü aynı buluşu birden çok kişinin bulması ihtimali vardır, ancak eserin aynısının bir başkası tarafından da meydana getirilmesi mümkün değildir. Patentte koruma süresi telif hakkından daha kısadır. Bunun nedeni, patentin ekonomik açıdan taşıdığı önemdir. Patent üzerinde, buluşçunun olduğu kadar kamunun da menfaati vardır. Patent hakkının koruma süresi, incelenerek verilen patentte yirmi, incelemesiz verilen patentlerde ise yedi yıldır. Markalarda ise koruma süresi başvuru tarihinden itibaren on yıldır ve bu süre onar yıllık dönemler halinde uzatılabilir.

(D) Fikri mülkiyet hukukunun iki temel konusu: Sınai mülkiyet konusu buluşlar ve fikri mülkiyet konusu eserler.

Tüm dünyada fikri mülkiyet hakkını ve bu hakka tanınan korumayı düzenleyen mevzuatın ortak paydası:

  • sınai mülkiyet hakkı söz konusu ise, teknolojik ve tıbbi, vb. yenilikleri hukuki koruma altına alarak bunlardan sağlanabilecek maddi getiri olasılığını yükseltmek ve araştırma geliştirme faaliyetlerine yatırım yapılmasını teşvik etmektir;
  • fikri mülkiyet hakkı söz konusu ise, fikri mülkiyete konu olabilecek her türlü eseri ve yaratıcılığı teşvik etmektir.

Sınai mülkiyet söz konusu olduğunda, araştırma geliştirme faaliyetleri sonucunda yaratılan esere, Latince’de yenileme anlamına gelen “innovare” fiilinden türetilen Innovation (Teknolojik Yenilik) (Invention: Buluş) adı verilir.

Fikri mülkiyet söz konusu olduğunda ise, yaratıcı çalışmanın sonucuna “eser” ve bu esere bağlı olan haklara da “telif hakkı” (copyright) diyoruz.

Gerek sınai mülkiyet gerekse fikri mülkiyet hakkına konu olan Yeniliğe veya Esere tanınan hukuki koruma, niteliği gereği, bir tekel hakkıdır. Bu ne anlama gelmektedir? Bu hak sayesinde, hak sahibi, geliştirdiği veya edindiği teknolojik yenilikten (ya da fikir ve sanat eserinden) münhasıran yararlanabilir ve üçüncü kişilerin bu teknolojiyi (eseri) kullanabilmesi kesinlikle hak sahibinin iznine tâbidir.

Ancak, özellikle sınai mülkiyet hakkına konu olan Teknolojik Yenilikler için, bu tekel hakkını mutlak olarak şahsa bağlı ve kamunun üzerinde hiçbir tasarruf yetkisine sahip olmadığı bir hak olarak görmemek gerekir.

Ernst Hirsch’in savunduğu görüşe göre (Fikri ve Sınai Haklar 1948, sayfa 69):

“Eserini umuma bahşeden ve milletin fikri servetini çoğaltan kimseye, bu hizmetine karşı bir mükafat olmak üzere, mevzu, müddet ve yer itibariyle mahdut bir hak tanınmaktadır… Eser sahibine, eser üzerinde mutlak mahiyette bir ferdi hak tanımak, haklı görünmemektedir… Eser üzerindeki hak ve salahiyetler, yalnız ona değil içinde yaşadığı ve faaliyette bulunduğu ve eserin vücuda getirilmesi için ilham almış olduğu cemiyete de teveccüh eder. O halde, eser sahibine eseri üzerinde tanınan hak ve salahiyetler, mali veya manevi mahiyeti haiz ferdi haklar olarak değil, belki sadece ‘cemiyete bağlı haklar’ olarak vasıflandırılabilir.”

Bu görüşe paralel olarak, bugün, özellikle sınai mülkiyet hakkına konu olan eserlerde ‘cemiyete bağlı hak’ nazariyesi esas alınmaktadır, çünkü bu hakların kamu yararına hizmet ettikleri ölçüde bahşedilmeleri gereği kabul edilmektedir.

Bu konunun işlendiği ilk kanun, Büyük Britanya’da 1623 tarihli “Tekellere İlişkin Kanun”’dur (Statute of Monopolies). Bu Kanunda, tekeller yasaklanmakta, fakat buluşlara patent hakkı tanınarak bu kurala istisna getirilmektedir.

A.B.D. Anayasası, Madde I, bent 8:

“Fikri mülkiyet hakları, eser sahibinin çıkarları doğrultusunda değil, öncelikle kamu yararının gerçekleştirilmesi amacıyla bahşedilirler. Bu haklar, bir takım yurttaşların yararlanması için tanınmazlar. Bu haklar sayesinde, eser meydana getirenlere ve mucitlere bir nevi ikramiye verilerek, halkın meydana getirilen eserlerden ve yapılan icatlardan yararlanması sağlanır.”

Dolayısıyla, fikri mülkiyet hukuku, sağlanmak istenen yarar ile tekel haklarının doğuracağı toplumsal yük arasında bir denge kurmalıdır.

(E) Eser Sahipliği kavramı:

Eser sahipliği hakkının konusu, önceleri sadece yazılı eserlerdi. Bugün, bu hakkın konusu çok çeşitlenmiştir. Eser sahipliği hakkı, ilk olarak kitapların basımına ilişkin olarak tanınmıştır. Dolayısıyla, bu hakkın ilk doğduğu zamanlarda, kitabın yazarına değil, kitabı basan ve pazarlayan kişiye hukuki koruma sağlanmıştır. İngilizce’de copyright (kopyalama-çoğaltma-nüsha basma) hakkı teriminin kullanılmasının sebebi budur. Telif kelimesi de toplama ve yazma hakkı anlamına gelir. Daha sonraları, bir yandan koruma konuları sadece yazılı eserleri değil, aynı zamanda güzel sanat eserlerini, çizimleri (tasarımları), hatta bilgisayar programlarını da kapsayacak şekilde genişlerken, bir yandan da, hak sahipliği, eseri basan (çoğaltan) kişiden eserin sahibine kaydırılmıştır.

Biraz önce de söylediğimiz gibi, fikri hak, bireyin kendi zihnini kullanarak ürettiği bir üründen daha kişisel/mutlak nitelikte hiç bir mülkiyet hakkının olamayacağı ilkesine dayanır.

İnsanlık tarihi boyunca ve özellikle Aydınlanma devrimiyle birlikte, bilim, sanat, kültür ve edebiyat alanlarındaki gelişmeler ancak fikri hakların koruma altına alınması ve fikir (ifade) özgürlüğünün artmasıyla mümkün olmuştur. Ancak fikir haklarına tanınan koruma asla sınırsız olmamış ve genel olarak toplumların bilgilenme ve eğitim ihtiyaçları ile “bireysel yaratıcının hakları” arasında bir denge kurulmaya çalışılmıştır.

Bir eserin hukuki korumaya hak kazanabilmesi için, o eserin yaratıcısının hususiyetini yansıtması gerekir. Eserler için, yenilik koşulu aranmaz. Bir eseri diğerinden ayıran faktör, düşünceler ve duyguların eserin yaratıcısı tarafından algılandığı ve yansıtılmak istendiği şekilde dış dünyaya yansıtılmasıdır. Anglo-Amerikan hukukunda, bir eserin korunup korumayacağı farklı bir koşulla belirlenmektedir. Eserin orijinal nitelikte olup olmadığına bakılmaktadır. Bu niteliğin belirlenmesi amacıyla, eserin yansıttığı beceri, muhakeme, emek gibi unsurlar değerlendirilmektedir.  Özgün eser, bir kişinin bağımsız düşünce ve çabasının ürünü olarak tanımlanmaktadır. Özgün olma niteliği, eserdeki yenilik unsuruna ya da eserin sanatsal değerine kesinlikle bağlı değildir.

Eser sahipliği, eser niteliğindeki bir fikri ürünün yaratılmasıyla, ilk önce yaratıcının şahsında meydana gelen bir objektif hukuki statüdür. 

Eser : Bir çalışmanın eser sayılabilmesi için iki şart vardır : 1) Objektif unsur : fikir ve sanat ürününün somut ve tanınabilir olması gerekir.  2) Sübjektif unsur : ancak sahibinin özelliğini taşıyan fikir ve sanat ürünleri eser sayılabilir.

Örneğin, bir eserin telif hakkı devir sözleşmesine konu olabilmesi için, fikri bir emek sonucu ortaya çıkması ve sahibinin özelliğini taşıması gerekir. Bir eserin sahibinin özelliğini taşıdığını söyleyebilmek için, eserin bağımsız bir fikri çalışma ürünü olması ve sahibinin zeka, bilgi, çalışma ve yaratıcılığını yansıtması gerekir. Herkes tarafından meydana getirilemeyen, yani bir özelliği bulunan eserler korunmaya layıktır.  Herkes tarafından meydana getirilememek ne demektir ? Bir fikri çalışmada ortaya konulan hüner ortalama nitelikteki bir insanın yapabileceğinden daha yaratıcı nitelikteyse, ortada bir eser vardır ve o eser sahibinin özelliğini taşıyor demektir. Ayrıca, bir eserin sahibinin özelliğini taşıdığını söyleyebilmek için, onun bir insan tarafından meydana getirilmesi gerekir. Örneğin, bilgisayarda çeviri programı ile yapılan bir çeviri bu anlamda bir eser sayılmaz. Burada eser niteliğini taşıyan, bilgisayar programı ile yapılan çeviri değil, bizzat çevirinin yapılmasına imkan veren bilgisayar programıdır.

Bir eserin, sahibinin özelliğini taşımak kaydıyla, kendisinden önce yapılan eserlerden yararlanılarak ortaya çıkartılması mümkündür.

Bir fikir ve sanat ürününde, eserin sahibinin özelliğini taşıyıp taşımadığının ya da bir başka deyişle eser sayılıp sayılamayacağının tespitinde, kural olarak, eser sahibinin aleni veya zımni bir irade beyanı gerekmez. Örneğin, yayınlanması düşünülmeden kaleme alınan ve daha sonra büyük edebi değer taşıdığı anlaşılan mektup veya anılar gibi.

Fikir ve düşünceler ne kadar dahiyane olursa olsun hak konusu olamazlar.  Ancak bunların büründüğü şekil hukukta korunabilir. Dolayısıyla, sahibinin özelliğini taşıması gereken, fikrin kendisi değil, ifade ediliş şeklidir.

Ayrıca, çağımızdaki gelişmelere göre, örneğin bilgisayar programlarında, sadece eserin sahibinin fikri bir faaliyetinin ürünü olması ve başka bir eserden kopya edilmemiş olması şartları aranmaktadır.

Ayrıca, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’na göre, bir fikri çalışmanın eser sayılabilmesi için kanunda belirtilen eser türlerinden olması gerekir:

Bunlar, 1) ilim ve edebiyat eserleri, 2) musiki eserleri, 3) güzel sanat eserleri ve 4) sinema eserleridir.

  1. Bilim ve Edebiyat Eserleri :
  1. Dil ve yazı ile ifade olunan eserler :

FSEK Madde 2/1 : “Herhangi bir şekilde dil ve yazı ile ifade olunan eserler ve her biçim altında ifade edilen bilgisayar programları ve bir sonraki aşamada program sonucu doğurması koşuluyla bunların hazırlık tasarımları”.

Kısaca, düşünce ve duyguları ifade etmek için kullanılan her türlü sözlü veya yazılı araçtan (yazı, nota, rakam, formül, çizgi, konuşma, vb.) yararlanılarak meydana getirilen eserler bu kategoriye girer.

  • Sözsüz sahne eserleri :

FSEK Madde 2/2 : “Her nevi rakslar, koreografi eserleri, pandomimler ve buna benzer sözsüz sahne eserleri”. Bale, dans, revü gibi. 

  • Bilimsel ve Teknik Fotoğraflar, Resimler, Maketler, Tasarımlar ve Projeler :

FSEK Madde 2/3 : Estetik özellik taşımazlar. Bilimsel ve teknik niteliktedirler. Bunlarda, bağımsız bir fikri çalışmanın varlığı tespit edilebildiği ölçüde, sahibinin de özelliğini taşımak şartıyla, bir eserin varlığını kabul etmek gerekir.

  • Musiki Eserleri :

FSEK Madde 3 : Her nevi sözlü ve sözsüz besteler.

  • Güzel Sanat Eserleri :

FSEK Madde 4 : Estetik değere sahip sekiz eser türü : 1) Resim, desen, vb. 2) Heykel, kabartma ve oymalar, 3) Mimarlık eserleri, 4) Elişleri ve küçük sanat eserleri, 5) Fotoğrafik eser ve slaytlar, 6) Grafik eserleri, 7) Karikatürler ve 8) Her türlü tiplemeler.

Güzel sanat eserlerinin özelliği bunların tek olmalarıdır. Orijinali tek olan bir güzel sanat eserinden mekanik veya reprografik araçlarla ya da seri üretimle kopyalar çıkartılması sadece çoğaltma hakkını ilgilendirir. Ortaya yeni bir güzel sanat eseri çıkmış olmaz.

  • Sinema Eserleri :

FSEK Madde 5 : 1) Sinema filmleri, 2) Öğretici ve teknik mahiyette olan ve günlük olayları tespit eden filmler ve 3) Her nevi ilmi, teknik veya estetik mahiyette projeksiyon diapozitifleri.

Sinema eserlerinde, eser sahibi sorunu ortaya çıkar. Kural olarak, bir eserin sahibi onu meydana getirendir (FSEK Madde 8/1).  Sinema eserlerinde ise, eserin sahipleri yönetmen, özgün müzik bestecisi, senaryo yazarı ve diyalog yazarıdır (FSEK Madde 8/II).

FSEK Madde 5/son : ”Sırf beste, nutuk, konferans ve saireyi nakle yarayan filmler sinema eseri sayılamaz.”

Sinema eserinin bir bütün olarak korunması, filmde kullanılan müziğin ve senaryonun ayrıca korunmasına engel değildir; yeter ki, bunlarda musiki veya edebiyat eserleri için aranan özellik ölçütleri mevcut olsun. Ancak bir sinema filmi için özel olarak kaleme alınmış bir senaryo ya da bestelenmiş müzik eseri varsa, bunlar sinema eserinin bir parçası sayılır. Oysa önceden yayınlanmış bir edebi eser veya bestelenmiş bir müzik parçası filmde kullanılıyorsa, ortada bir işleme eser var demektir.

  • İşleme Eserler :

Yukarıda sayılanlara ek olarak, önceden mevcut bir asıl esere sadık kalarak ve onu başka bir şekle dönüştürmek amacıyla yaratılan “işleme eserler” de vardır. Örneğin, tercüme eserler ya da bir romanın tiyatro oyununa dönüştürülmesi gibi.

Bu eserlerdeki amaç, bağımsız bir eser meydana getirmek değil, mevcut bir eseri başka bir biçime dönüştürerek ifade etmektir.  Bu nedenle, işleme eserden söz edebilmek için, işleyenin esere sadık kalması zorunlu bir unsurdur.  Örneğin, bir eseri tercüme eden çevirmen kendi bilgi, yorum ve duygularını eserin tercümesine katamaz.

İşleme eserde esasa ilişkin bir şart da, işleyenin esere kendi özelliklerini katmasıdır. İşleyenin özelliğini taşımayan işlemeler “eser” olarak korunmaz. (FSEK Madde 6/II).

İşleme eserlerin bir diğer özelliği de, bunların aynı ana grupta yer alan bir diğer eser türüne çevrilebilmesidir. Bu konuda FSEK Madde 6’da düzenlenmektedir.  Eğer işleme sonucu meydana getirilen eser aynı eser grubunda yer alan eserlerden birine değil, başka bir gruptaki bir esere dönüştürülmüşse, bu durumda işleme eser değil, bağımsız bir eser söz konusu olur. Örneğin, bir edebi eserden ilham alınarak tablo yapılırsa, artık bağımsız bir eser ortaya çıkmış sayılır.

İşleme eserlerin bir özelliği de, işleme eserde, asıl eser sahibinin kim olduğunun kolayca tespit edilebilmesidir. Bir diğer deyişle, işleme eserde, asıl eserin ve sahibinin mutlaka anlaşılır olması gerekir.  Aksi takdirde, yani işleme eserde asıl eser ve sahibi belirtilmez ve işleme eser orijinal bir esermiş gibi gösterilmeye çalışılırsa, ortada “intihâl” var demektir. 

Kısaca, işleme eser, yararlanılan asıl eserin özelliğini taşımalı, yararlanılan eser anlaşılabilmeli (veya açıkça belirtilmeli) ve asıl eserden bağımsız olarak ortaya çıkarılan bu eser işleyenin özelliğini yansıtmalıdır.

FSEK Madde 6’da sayılan işleme eser türleri:

  1. Tercüme:

Bilim ve edebiyat eserlerini üslup ve akıcılığını mümkün olduğu kadar, fikirlerini ise aynen koruyarak başka bir dile çevirme suretiyle yapılan işlemelere tercüme denir. Tercüme edilen dilin yaşayan, ölü ya da bilimsel ve teknik bir dil olması önem taşımaz; yeter ki, çevirmen her iki dildeki hakimiyetini gösterecek şekilde sarf ettiği fikri emekle özellik taşıyan bir çeviri meydana getirmiş olsun. Mekanik veya elektronik bir araç, örneğin bilgisayarla yapılan tercümelerde ve keza, resmi metinlerin çevirilerinde böyle bir özellik bulunmadığından, işleme eserden de söz edilemez. Diğer taraftan, başka işleme türlerinde olduğu gibi, eseri tercüme yoluyla işleme hakkını eser sahibinden devralan şahıs, vücuda getirdiği bu işlemeyi çoğaltmak ve yaymak yoluyla ticari dolaşıma koymak yetkisine de sahiptir. Aksi halde, eserin kişisel ihtiyaçlar için, yayımlama ve kâr amacı güdülmeden tercümesi, eser sahibinin veya diğer mali hak sahiplerinin iznine tâbi değildir.

Çevirmenin tercüme amacını aşacak şekilde, kendi düşünce ve fikirlerini işleme esere dahil etme hakkı yoktur. Aynı şekilde, tercümeyi yapanın kendi fikirlerini yazarın fikri imiş gibi göstermesi de doğru değildir. Bu tip hareketler, eser sahibinin manevi haklarına tecavüz niteliğini taşır.

  • Roman, Hikaye, Şiir ve Tiyatro Piyesi gibi eserlerin birbirlerine dönüştürülmesi
  • Musiki, güzel sanatlar, ilim ve edebiyat eserlerinin film yapılması veya filme alınıp sinema, radyo ve televizyon yoluyla yayımlanmaya elverişli hale getirilmesi
  • Musiki aranjman ve tertiplerinin yapılması
  • Güzel sanat eserlerinin bir şekilden diğer şekillere sokulması
  • Bir eser sahibinin bütün eserlerinin veya aynı cinsten olan eserlerinin külliyat haline getirilmesi
  • Belli bir amaca göre ve özel bir plan çerçevesinde seçme ve toplama eserler düzenlenmesi
  • Yayınlanmamış bir eserin yayınlanmaya elverişli hale getirilmesi
  • Başkasına ait bir eserin açıklanması, yorumlanması ve kısaltılması
  • Bilgisayar programlarının uyarlanması, düzenlenmesi ve değiştirilmesi
  • Veri tabanlarının hazırlanması

(F) Fikri haklar insan hakları kapsamında mıdır?

EVET.

1948 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda benimsenen Evrensel İnsan Hakları Bildirgesinde fikri haklar “temel nitelikteki insan haklarından biri” olarak yer almıştır. 27. Madde bu hakkı şöyle açıklamaktadır:

“(1) Herkes, özgürce, toplumun kültürüne katılma/katkıda bulunma, sanattan yararlanma, bilimsel gelişmelerden ve faydalarından pay alma hakkına sahiptir.”

“(2) Herkes, yaratıcısı olduğu bilimsel, edebi ve sanatsal ürünlerden kaynaklanan manevi ve maddi çıkarlarının korunmasını talep etme hakkına sahiptir.”

(G) Eser sahibinin hakları:

Eser sahibine, eseri üzerinde manevi ve mali olmak üzere iki tür hak tanınmıştır.

G.1. Manevi haklar:

Manevi haklar, eserin eser sahibinin kişiliğinin bir parçası olduğu anlayışına dayanır. Neden? Çünkü eser sahibi “eserinde yaşamaktadır”. Fikri mülkiyet, bir düşünce ve zihin ürünü olarak eser sahibinin kişiliğini yansıtır.

Eser sahibinin manevi hakları, Roma Hukuk Sisteminden bu yana, hemen hemen tüm ülkelerin hukuk sistemlerinde vardır. Anglo-Sakson ülkelerinin hukuk sisteminde bu temel haklar, hukukun genel ilkeleri kapsamında korunmaktadır. Örneğin, fikri hukuk yasalarında manevi haklar terimi kullanılmayan Amerika Birleşik Devletleri’nde, medeni hukuk ve ceza hukukunda, haksız rekabet, sözleşmeler, hakaret ya da özel hayatın gizliliğine ilişkin yasalarda temel manevi hakların varlığı kabul edilmiştir.

Manevi haklar, eser sahibinin kişiliğine sıkı sıkıya bağlı haklardandır ve devredilemezler.

Manevi haklar:

  • Eseri kamuya sunma hakkı:

“Bir eserin kamuya arz edilip edilmeyeceğini, yayımlanma zamanını ve tarzını münhasıran eser sahibi tayin eder.” (FSEK 14/1)

“Bütünü veya esaslı bir kısmı alenileşmemiş olan ya da ana hatları herhangi bir suretle henüz kamuya tanıtılmamış bir eserin içeriği hakkında ancak o eserin sahibi bilgi verebilir.” (FSEK 14/2)

“Eserin kamuya arz edilme veya yayımlanma tarzı, sahibinin şeref ve itibarını zedeleyecek nitelikte ise, eser sahibi, başkasına yazılı izin vermiş olsa bile, eserin gerek aslının gerekse işlenmiş şeklinin kamuya tanıtılmasını veya yayımlanmasını men edebilir.” (FSEK 14/son)

Eser sahibinin en temel manevi hakkı, eserinin yayımını veya halka sunulmasını kendi çıkarları yönünde denetlemektir. Eser sahibi eserinin halka sunulmasına karar verinceye kadar, eserin sahibinin kişisel alanına ait gizli bir unsur olarak kalacağı kabul edilir.

Fikir ve sanat eseri yayınlanarak veya başka şekillerde alenileşerek kamuya sunulmuş olur. Eserin kamuya sunulması kural olarak herhangi bir şekil şartına bağlı değildir.

Eserin kamuya sunulması münhasıran eser sahibine ait bir yetkidir. Ancak eser sahibi eserin kamuya sunulması hakkını başkasına da devredebilir.

Bu hak başkası tarafından kullanılıyor ve bu kullanım eser sahibinin şeref ve itibarını düşüren ve zedeleyen bir nitelik taşıyorsa, eser sahibi, devretmiş olduğu hakkı geri alabilir. Bu geri alma hakkından sözleşmeyle vazgeçmek hükümsüzdür. 

Eser sahibi kamuya sunma hakkını kullanmamış ve ölümünden sonra da bu hakkın kullanılmamasını istemişse, manevi hak, eser sahibinin ölümüyle sona erer. Artık eseri kamuya sunma imkanı kalmaz.

  • Eserde adını belirtme yetkisi ve hakkı:

“Eseri, sahibinin adı veya takma adıyla ya da adsız olarak kamuya arz etme veya yayımlama konusunda karar verme yetkisi münhasıran eser sahibine aittir.” (FSEK 15/1)

“Bir güzel sanat eserinden çoğaltma yoluyla elde edilen kopyalarla bir işlenme eserin aslı veya çoğaltılmış nüshaları üzerinde asıl eser sahibinin adı veya alâmetinin, kararlaştırılan veya âdet olan şekilde belirtilmesi ve eserin bir kopya veya işlenme olduğunun açıkça belirtilmesi şarttır.” (FSEK 15/2)

“(a) Bir eserin kim tarafından yaratıldığı ihtilâflı ise ya da (b) herhangi bir kimse eserin sahibi olduğunu iddia ederse, eserin hakiki sahibi, hakkının tespitini mahkemeden isteyebilir.” (FSEK 15/3)

Bu hak, eser sahibinin eserinde adını istediği şekilde belirtme ya da belirtmeme serbestisini ve adının eserin tüm kopyaları ve işlenmelerinde belirtilmesini isteme hakkını ve ayrıca, başka kişilerin hukuka aykırı olarak eserine sahip çıkmasına (eser hırsızlığına/intihal) engel olma hakkını içerir.

Öncelikle, eser sahibi eserinde ismini belirtip belirtmemekte serbesttir. Eser sahibi kimliğini gizli tutmak istemişse, ölümünden sonra da isminin açıklanmaması gerekir. Eser sahibi ismini belirtmeyi kabul etse de, ismini tam olarak açıklamak zorunda değildir. Kısaltma, rumuz, takma ad kullanabilir ya da eserini kamuya isimsiz sunabilir.

  • Eserde değişiklik yapma hakkı:

“Eser sahibinin izni olmadıkça, eserde veya eser sahibinin adında kısaltma, ekleme veya başka değişiklikler yapılamaz.”

(FSEK 16/1)

“Kanunun veya eser sahibinin müsaadesiyle bir eseri işleyen, kamuya arz eden, çoğaltan, yayımlayan, temsil eden veya başka bir suretle yayan kimse; işleme, çoğaltma, temsil veya yayım tekniği icabı zorunlu görülen değiştirmeleri eser sahibinin özel bir izni olmaksızın yapabilir.” (FSEK 16/2)

“Eser sahibi, kayıtsız ve şartsız olarak yazılı izin vermiş olsa bile, şeref ve itibarını zedeleyen veya eserin mahiyet veya özelliklerini bozan her türlü değiştirmeleri men edebilir.” (FSEK 16/son)

Eser sahibinin onayıyla eser yayımlandıktan sonra, eser sahibinin düşünceleri değişebilir ve o eser artık yaratıcısının fikirlerini veya sanatsal görüşlerini yansıtmayabilir. Bu durumlarda, eser sahibi, eserini dolaşımdan çekme, eseri değiştirme ya da başka biçimlerde işleme yetkilerine sahip olmalıdır.

Ayrıca, eser sahibine, eserine zarar verecek her türlü kötü niyetli eylem, tahribat veya bozma girişimini engelleme hakkı tanınmıştır.

Bir yayımcı, kendi uygun gördüğü bazı yayım standartlarına göre eserde değişiklik yapmak isterse ya da eserin kısaltılmasını veya bir bölümünün bir antolojiye konulmasını isterse, eser sahibinin onayını almak zorundadır.  Eser sahibine danışmadan, bir eserin biçiminde veya içeriğinde değişiklik yapma hakkı hiç kimseye tanınmamıştır.

Eserlerde eser sahibinden izinsiz değişiklik yapılması yasaktır.  Eserin ve sahibinin adında, izinsiz değişiklik, ekleme ve çıkartma yapılamaz.

Ancak işleme hakkının devredildiği durumlarda, eserde değişiklik yapılması hakkının da devredildiği kabul edilir. Örneğin bir eserin başka bir dile tercüme edilmesinde.

Ayrıca zorunlu durumlarda eser sahibinin izni olmadan da eserde değişiklik yapılabilir. Örneğin bir yayıncının eserdeki imla hatalarını düzeltmesi. Ancak yapılan bu tip değişikliklerin eser sahibinin şeref ve itibarını zedelememesi, eserin nitelik ve özelliklerini bozmaması gerekir. Ayrıca değişikliğin zorunlu olması da gerekir.

  • Eser sahibinin zilyet ve malike karşı sahip olduğu haklar (eserin aslına ulaşma hakkı):

“Eser sahibi, gerekli durumlarda, aslın maliki ve zilyedinden, koruma şartlarını yerine getirmek kaydıyla, güzel sanat eserlerinin ve yazarlarla bestecilerin el yazısıyla yazılmış eserlerinin asıllarından geçici bir süre için yararlanmayı talep etme hakkına sahiptir.” (FSEK 17/1)

“Aslın maliki, eser sahibi ile yapmış olduğu sözleşme şartlarına göre eser üzerinde tasarruf edebilir. Ancak eseri bozamaz ve yok edemez ve eser sahibinin haklarına zarar veremez.” (FSEK 17/2)

“Eserin tek ve özgün olması durumunda, eser sahibi, çalışma ve sergilerde kullanmak amacıyla, koruma şartlarını yerine getirerek iade edilmek üzere eseri isteyebilir.” (FSEK 17/son)

FSEK Madde 57/1 : “Asıl veya çoğaltılmış nüshalar üzerindeki mülkiyet hakkının devri, aksi kararlaştırılmış olmadıkça, fikri hakların devrini ihtiva etmez.”  Buna rağmen, eşyanın tabiatı gereği, eseri üzerinde cisimlendiği maddi maldan fiziksel olarak ayırmak mümkün değildir ve maddi mala bir ayni veya şahsi hak sebebiyle zilyed olup onu hakimiyeti altında bulunduran şahıs, bu maddi malda bulunan eser üzerindeki fikri haklara riayet etmek ve bu hakların kullanılmasına izin vermek zorundadır. Eser sahibinin bu konudaki hakları iki grup altında toplanabilir:

  • Eserden Faydalanma Yetkisi :

Eserden faydalanma yetkisi özellikle güzel sanat eserleri bakımından önem taşır. Çünkü bu eserlerin asılları tek olup maddi bir mal üzerinde cisimlenmişlerdir. Eserden faydalanma talebi, maddi malın vasıtasız zilyedine, yani onu fiilen hakimiyeti altında bulunduran şahsa karşı ileri sürülür.

Malik veya zilyet sıfatıyla malı elinde tutanlar, eser sahibinin hakkına saygılı olmak ve gerektiğinde malı kullanmasına izin vermek zorundadırlar.

  • Eserin Bütünlüğünü Koruma Yetkisi :

Aslın maliki, eser sahibiyle yaptığı sözleşme çerçevesinde, eser üzerinde dilediği gibi tasarrufta bulunabilir. Ancak eseri bozamaz, yok edemez ve eser sahibinin haklarına zarar veremez.

– Manevi hakların süresi:

Eser sahipleri, mali haklarını başkalarına devretmiş olsalar bile, manevi haklarını ellerinde tutmaya devam ederler. Roma hukuk sistemini benimseyen ülkelerde, genel yaklaşım, manevi hakların sonsuza dek sürdüğünü ve eser sahibinden ayrılmaz bir unsur olduğunu kabul eder. Anglo-Sakson hukuk sistemini benimseyen ülkelerde ise, bu haklar, fikri hukuk yasalarında belirtilen sınırlı süreler için geçerlidir ve böyle bir süre belirtilmemişse, eser sahibinin ölümüyle sona erer.

Bazı ülkelerde bu haklar başkalarına devredilemez. Eser sahibinin ölümünden sonra, mali haklar kimin eline geçerse geçsin, manevi haklar sadece mirasçıları tarafından kullanılabilir. Eser sahibinin mirasçısı yoksa, manevi haklar, yasalara göre bu amaçla atanmış bir yetkili tarafından kullanılabilir.

G.2. Mali haklar:

Eser sahibinin mali hakları, onun eserinden yararlanarak hayatını kazanması amacına yöneliktir. Bu gelir, doğrudan doğruya onun düşünsel ürününün bir karşılığıdır. Genel ilke şudur: eser sahibi, eserinden üçüncü kişilerin yararlanması sonucu oluşan kazançtan belirli bir oranda pay alma hakkına sahiptir. Mali haklar, fikri hakların doğasında mevcut olan parasal imtiyazları ifade eder.

“Mali hakları kullanma yetkisi de münhasıran eser sahibine aittir.” (FSEK 18/1)

“Bir eserin yapımcısı veya yayımcısı, mali hakları, ancak eser sahibi ile yaptığı sözleşmeye göre kullanabilir.” (FSEK 18/son)

“Eser sahibi, sahip olduğu yetkilerin kullanılış tarzını tespit etmemişse ya da bu konuda herhangi bir kimseye yetki vermemişse, bu yetkilerin eser sahibinin ölümünden sonra kullanılması hakkı (1) vasiyeti tenfiz memuruna; bu kişi tayin edilmemişse, (2) sağ kalan eş ve çocuklarına ve (3) mansup mirasçılarına, (4) ana babasına ve (5) kardeşlerine aittir.” (FSEK 19/1)

Mirasçılar kanuni ve mansup mirasçı olarak ikiye ayrılır. Mansup mirasçılar, bir kimsenin ölüme bağlı bir tasarrufla mirasının tamamı veya bir kısmı için tayin ettiği mirasçı veya mirasçılardır.

“Henüz alenileşmemiş bir eserden her ne şekil ve tarzda olursa olsun yararlanma hakkı münhasıran eser sahibine aittir.” (FSEK 20/1)

Mali hakların kullanılması birbirine bağlı değildir. Bir mali hakkın devredilmesi, diğer mali hakları etkilemez. Örneğin, çoğaltma hakkının devredilmesi, yayma hakkının da devredildiği anlamına gelmez. Bununla birlikte, bazı hallerde, bir mali hakkın devri başka bir mali hakkın devrini de zorunlu olarak içerir. Örneğin bir eserin tercüme hakkını devralan kişinin bunu yayımlayabileceği de kabul edilmelidir; aksi takdirde, işleme eserin işleyen tarafından iktisaden değerlendirilmesi mümkün olmaz.

– Mali haklar:

  • İşleme hakkı:

“Bir eserden onu işlemek suretiyle faydalanma hakkı münhasıran eser sahibine aittir.” (FSEK 21)

İşleme, bir eseri işlemek suretiyle asıl esere tâbi, fakat ondan bağımsız yeni bir eser ortaya çıkarmak anlamına gelir.  Eser sahibi bu hakkını kendisi kullanabileceği gibi başkalarına da devredebilir.

İşleme hakkını bir sözleşmeyle devralan kişi, işleme üzerinde, eser sahipliğinden doğan bütün haklara sahiptir. İşleyen, eseri kamuya sunabilir, eserde adını belirtebilir, eserde değişiklik yapılmasını yasaklayabilir, vb. Örneğin bir romanın piyese dönüştürülmesi için izin alan kişi, bu eserin temsil edilmesi hakkını da devralmış sayılır. Yabancı bir dilde yayınlanmış eseri tercüme hakkını devralan kişi, bu eseri yayımlama hakkını da devralmış sayılır. Buna karşılık, bir piyesi yabancı dile tercüme hakkını devralan kişi ayrıca temsil hakkına da sahip değildir ve temsil için ayrıca izin alması gerekir. Aynı şekilde, bir eseri İngilizce’den Türkçe’ye tercüme hakkını devralan kişi o eseri Fransızca’ya da çeviremez.  İşleme hakkının devri iki yönden sınırlandırılır. Birincisi, işleme hakkı hangi işleme türü için tanınmışsa, onunla sınırlıdır. İkincisi, işleme eser üzerinde yeniden işleme yapılması, asıl eser sahibinin iznine tâbidir. Örneğin, işleyen tercüme ettiği romanı sinemaya uyarlamak isterse, asıl eser sahibinin iznini almalıdır.

İşleme konusunda izin alan kişinin hakkı hem asıl eser sahibine hem de üçüncü şahıslara karşı korunur. Örneğin, tercüme hakkını devralan bir kişinin sözleşmede kararlaştırılan süresi dolmadıkça, asıl eser sahibi bu eseri bir başkasına da devredemez. Ayrıca asıl eserin koruma süresi ile işleme eserin koruma süresi de birbirinden bağımsızdır.  Dolayısıyla, asıl eser için koruma süresi sona ermiş olsa bile, işleme eserin koruma süresi devam edebilir.

  • Çoğaltma hakkı:

“Bir eserin aslını veya kopyalarını, herhangi bir şekil veya yöntemle tamamen veya kısmen doğrudan veya dolaylı geçici veya sürekli olarak çoğaltma hakkı münhasıran eser sahibine aittir.” (FSEK 22/1)

“Bir eserin aslını veya işlemelerini kısmen ya da tamamen çoğaltma hakkı, münhasıran eser sahibine aittir.” Fikri hukukta, aslının yerine eserden yararlanmayı sağlayacak tek bir nüshanın çıkarılmış olması dahi çoğaltma sayılır. Bu çoğaltmada mekanik araçların kullanılması esastır.  Örneğin ünlü bir ressamın tablosu model alınarak yapılan bir resim çoğaltma sayılmaz.

  • Yayma (dağıtım) hakkı:

“Bir eserin aslını veya çoğaltılmış nüshalarını kiralamak, ödünç vermek, satışa çıkarmak veya başka yollarla dağıtmak hakkı münhasıran eser sahibine aittir.” (FSEK 23/1)

Yayma hakkının tüketilmesi: Fikri hakkın konusu olan eser, eser sahibinin rızasıyla piyasaya sunulduktan sonra, koruma artık fikri hukuka göre değil, o ülkede mevcut ticaret kurallarına göre işleme tâbi tutulur.

FSEK, yayma hakkının tükenmesinde ulusal tükenme ilkesini (fikri hakların ülkesellik özelliği) kabul eder. Bunun anlamı şudur: Eser sahibinin fikri hakkı, eserin A ülkesinde piyasaya sürülmesiyle A ülkesinde tükenmiş sayılır. Fakat aynı eser B ülkesine girdiği anda bu kez B ülkesinin fikri hak sahibine tanıdığı tekelci yetkiler nedeniyle ve bu yetkiler çerçevesinde yeniden canlanmış sayılır.

Eseri yayma, çoğaltılmış nüshaların kamuya sunulmasını ifade eder.  Bir eserin aslından veya işlenmesiyle çoğaltmadan elde edilen nüshaları dağıtmak, kiralamak veya satışa çıkarmak ya da ticaret konusu yapmak anlamına gelir. Eseri yayma hakkı da münhasıran eser sahibine aittir. 

  • Temsil (sergileme) hakkı:

“Bir eserden, doğrudan doğruya ya da işaret, ses veya resim nakline yarayan aletlerle umumi mahallerde okumak, çalmak, oynamak ve göstermek gibi temsil suretiyle faydalanma hakkı münhasıran eser sahibine aittir.” (FSEK 24/1)

Bir fikir ve sanat eserinin, yayım dışında, doğrudan doğruya duyulara hitap edecek şekilde kamuya sunulması temsil anlamına gelir.  Bir eserden, onun asıl veya işlenmelerini, doğrudan doğruya ya da işaret, ses ve resim tekrarına yarayan aletlerle genel yerlerde okumak, çalmak, oynamak ve göstermek gibi temsil suretiyle faydalanma hakkı münhasıran eser sahibine aittir.

Bir roman sinemaya uyarlanarak senaryo haline getirilmişse, senaryonun sinema filminde kullanılabilmesi için asıl eser sahibinin yanı sıra işleyenin de izni gerekir.

  • İşaret, ses ve/veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletim hakkı:

“Bir eserin aslını veya çoğaltılmış nüshalarını, radyo, televizyon, uydu ve kablo gibi telli veya telsiz yayın yapan kuruluşlar vasıtasıyla veya dijital iletim de dahil olmak üzere işaret, ses ve/veya görüntü nakline yarayan araçlarla yayınlanması ve yayınlanan eserlerin bu kuruluşların yayınlarından alınarak başka yayın kuruluşları tarafından yeniden yayınlanması suretiyle umuma iletilmesi hakkı münhasıran eser sahibine aittir.” (FSEK 25/1)

Radyoyla yayın terimi, bir eserin radyonun yanında, televizyon, telsiz, uydu yayınlarıyla yayınlanmasını da kapsar. Radyo ile yayın hakkı da münhasıran eser sahibine aittir.

  • Pay ve takip hakkı:

“Bir güzel sanat eserinin tekrar satılması halinde, yeni satış işleminde, sanat eserleri ticaretiyle uğraşan bir kimsenin ya da bir müzayedecinin alıcı, satıcı veya aracı olarak yer alması halinde, satıcının eser sahibine satış fiyatının üzerinden yüzde beş oranında pay ödemesi gerekir.”

(Federal Almanya Fikri Haklar Yasası m. 26)

“Eserlerin tekrar satılması halinde, son satış bedeli ile bir önceki satış bedeli arasında açık bir nispetsizlik bulunması halinde, satıcı, her defasında, bedel farkından uygun bir payı eser sahibine, o ölmüşse üçüncü dereceye kadar kanuni mirasçılarına, onlar da yoksa meslek birliğine ödemekle yükümlü tutulabilir.” (FSEK 45/1)

Fikir ve sanat eserlerinde, tükenme ilkesi geçerlidir. Bu ilkeye göre, bir defa elden çıkan eserin elden ele dolaşması serbesttir. Ancak bazı eserlerde eserin elden ele geçmesinde sahibine pay ve takip hakkının tanınması tükenme ilkesinin bir istisnasını oluşturur.

Pay ve takip hakkı, FSEKna göre sadece şu eserler için kullanılabilir:

  • Tablolar, vb.’nin asılları
  • Heykeller, vb.’nin asılları
  • Dil ve yazı ile ifade olunan eserlerle bilgisayar programlarının yazarın el yazısıyla yazılmış asılları ve
  • Bestecinin el yazısıyla yazılmış müzik eserlerinin asılları.

Eserlerin kopyası veya ikinci nüshası ne kadar değer taşırsa taşısın pay ve takip hakkına konu olmaz.

Pay ve takip hakkı söz konusu olduğunda verilecek bedel, bir önceki satışla son satış bedeli arasındaki farkın %10’unu geçemez. Bu bedel eser sahibi ölmüşse mirasçılarına verilir.

Mali haklar devredilebilir.

Eser sahibi, manevi ve mali haklarını ihlâl eden kişilerin bu ihlâli durdurmalarını, ihlâlin etkilerini gidermelerini ve ihlâlden dolayı uğradığı maddi ve manevi zararları tazmin etmelerini talep edebilir.

(H) Koruma Süreleri:

Tarihsel süreç içinde, çeşitli ülkelerin mevzuatında birbirinden farklı olarak düzenlenen koruma süreleri, özellikle uluslararası antlaşmalarla yüklenilen taahhütlere uygun olarak uyumlulaştırılmıştır. Dünyadaki ülkelerin çoğunun fikri mülkiyet mevzuatında öngörülen koruma süreleri birbirinin aynıdır. Dünya Ticaret Örgütü’nü kuran Antlaşmanın 1C sayılı eki olan Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Antlaşması (The Agreement on Trade-Related Aspects of Intellectual Property Rights) hükümlerine göre, Dünya Ticaret Örgütü’ne üye olan ülkeler, fikri mülkiyet mevzuatlarında bu Antlaşmada öngörülen asgari koruma sürelerini öngörmek zorundadırlar. Bu standarda göre, patent hakkı için tanınan koruma süresi yirmi yıl, endüstriyel tasarım hakkı için tanınan koruma süresi beşer yıllık yenilenebilir dönemler halinde toplam yirmi beş yıl, telif hakkı için tanınan koruma süresi ise eser sahibinin ömrü boyunca ve vefatından itibaren yetmiş yıldır (eser sahibinin tüzel kişi olması halinde, aleniyet tarihinden itibaren yetmiş yıldır).

Koruma süresi, genellikle eserin alenileştiği ya da alenileşmiş kabul edildiği yılı takip eden yılın ilk gününden itibaren başlar. (FSEK 26/3)

“Koruma süresi, eser sahibinin yaşadığı müddetçe ve onun ölümünden itibaren 70 yıl devam eder. Bu süre, birden fazla kişinin eser sahibi olması durumunda, hayatta kalan son eser sahibinin ölümünden itibaren yetmiş yıldır.” (FSEK 27/1)

“Sahibinin ölümünden sonra alenileşen eserlerde koruma süresi ölüm tarihinden itibaren 70 yıldır.” (FSEK 27/2)

“Koruma süresinin bitmesinden sonra, herkes, eser sahibine tanınan mali haklardan faydalanabilir.” (FSEK 26/1)

Genel kabul gören görüşe göre, koruma süresi bittikten sonra eserler halka mal olur ve eser sahibinin haleflerinin iznine veya ona bir ücret ödenmesine gerek olmadan herkesçe kullanılabilir. Ancak bazı ülkelerin yasalarında, halka mal olmuş eserlerden yararlanmak isteyenlerin bile yasalarca belirlenmiş bir bedel ödemeleri öngörülmektedir. Bu sisteme “halka açık ödemeli sistem” denilmektedir.

H.1. Korumanın Doğuşu:

Eser sahipliği statüsünün ve bu statüye bağlı fikri hakların doğması için sadece eserin yaratılmış olması yeterlidir. Eserin herhangi bir makama tevdiine, tesciline ya da ruhsat alınmasına gerek yoktur. Fakat telif haklarının fikri hukuk tarafından korunabilmesi için, eserin alenileşmesi ya da yayımlanması gerekir. 

Aleniyet bir fikir ve sanat eserinin yaratıcının kişisel gizlilik çevresinden çıkmasını ifade eder ve fiili bir durumdur. Bu nedenle, sahibinin rızasına dayansın ya da dayanmasın, bir defa kamuya arz edilmiş olan eserler alenileşmiş sayılır.  Ancak aleniyetin fikri hukuk alanında etkileri, eserin sahibinin rızasıyla kamuya arz edilmiş olmasından itibaren başlar. FSEK Madde 7/1 : “Hak sahibinin rızasıyla kamuya arz edilen bir eser alenileşmiş sayılır.”

FSEK’nda eserin alenileşmesine bağlanan sonuçlar şunlardır:

  1. Koruma süreleri, eserin alenileştiği yılı takip eden yılın ilk gününden itibaren işlemeye başlar.
  2. Üçüncü şahıslar henüz alenileşmemiş bir eser hakkında bilgi veremezler.
  3. Eserden meşru sınırlar içinde iktibasda (alıntı) bulunabilmek için eserin alenileşmiş olması gerekir.
  4. Güzel sanat eserlerinin maksadın haklı göstereceği bir oranda ve içeriğini aydınlatmak için bir bilimsel esere konulması, bilimsel konferans veya derslerde konuyu aydınlatmak için projeksiyon vb. vasıtalarla gösterilmesi alenileşmiş olmalarına bağlıdır.
  5. Güzel sanat eserlerinden eğitim ve öğretim amacıyla seçme ve toplama eserler meydana getirilmesi bunların alenileşmiş olmalarına bağlıdır.
  6. Alenileşmiş bilim ve edebiyat eserlerinin bazı bölümleri röportaj amacıyla sınırlı kalmak üzere radyo-TV ile yayınlanabilir.
  7. Bir eserin müsveddesi veya aslı, ancak eser alenileştikten sonra, kanuni veya akdi rehin hakkına, cebri icraya ya da hapis hakkına konu olabilir.

Aleniyetin fikri hukuk bakımından önem taşıyan bu sonuçları doğurabilmesi için iki unsurun varlığı gerekir: Fiili unsur, yani eserin fiilen kamuya arz edilmiş olması ve iradi unsur, yani sahibinin eseri alenileştirmek konusundaki niyeti.

Fiili unsur, örneğin bir şiirin alenen okunması, bir bestenin alenen çalınması, bir tiyatro veya opera eserinin alenen temsili gibi yollarla gerçekleşebilir.  İradi unsur ise, eser sahibinin eserini kamuya sunma konusundaki niyetidir.

H.2. Koruma Sürelerine İlişkin Teoriler:

Fikri hakların korunması, bazı ülkeler (Portekiz, Guatemala ve Nikaragua gibi) dışında, dünyada ve Türk hukukunda süreyle sınırlandırılmıştır.

Korumanın süreyle sınırlandırılmasını savunanların dayandığı gerekçeler: Eser sadece yaratıcının değil, aynı zamanda onun içinde yetiştiği toplumun kültür atmosferinin bir ürünüdür. Yaratıcı ve halefleri eserden makul bir süreyle münhasıran yararlanabilmeli, ancak bu süre dolduktan sonra eser serbest bırakılarak topluma olan borç ödenmelidir. Korumanın süreyle sınırlandırılmasına karşı olanlar ise görüşlerini fikri mülkiyet teorisine dayandırmaktadırlar. Maddi mallar üzerindeki mülkiyet hakkı nasıl süresizse, en az onlar kadar değer taşıyan fikir ve sanat ürünleri üzerindeki fikri mülkiyetin de süresiz olması gerekir. Eser her zaman yaratıcısının ismine ve kişiliğine bağlıdır; aradan bir süre geçmekle eseri ondan soyutlayıp topluma mal edemeyiz.

Koruma süresinin dolmasıyla birlikte eser kamunun malı haline gelir. Eser üzerindeki her türlü mali hak, ister eser sahibinde bulunsun, ister başkalarına devredilmiş olsun sona erer ve o andan itibaren, herkes eseri serbestçe işlemek, çoğaltmak, yaymak ve temsil etmek imkanına kavuşur.

H.3. Mali Haklarda Koruma Süreleri:

Türk FSEK’nda Madde 27/1 ile mali haklarda genel olarak 50 yıllık bir koruma süresi kabul edilmişti, fakat 4110 sayılı kanunla yapılan değişiklik sonucunda bu süre 70 yıla çıkarılmıştır. Fakat koruma süreleri eser sahibinin gerçek veya tüzel kişi olmasına ve eserlerin türlerine göre farklı tarihlerden başlar.

H.3.1. Gerçek kişilerin eser sahipliğinde :

Bilim ve edebiyat eserlerinde, musiki eserlerinde ve el işleri, fotoğraf ve küçük sanat eserleri dışındaki güzel sanat eserlerinde, eser sahibi gerçek kişiyse, eser aleniyet veya yayım tarihinden itibaren onun hayatı boyunca ve ölümünden itibaren 70 yıl süreyle korunur.

“Sahibinin adı bildirilmeden veya kamuoyunca tanınmayan bir takma adla yayımlanan veya alenileşen eserler, aleniyet ve yayımdan itibaren 70 yıl süreyle korunur. Ancak bu süre dolmadan önce eser sahibinin ismi açıklanırsa, koruma süreyi aleniyet tarihinden itibaren onun hayatı boyunca ve ölümünden sonra da 70 yıl süreyle uzamış olur.”

Eser sahibinin birden çok olması halinde:

İştirak halinde eser sahipliğinde, koruma süresi aleniyet ve yayım tarihinden itibaren bütün eser sahiplerinin hayatı boyunca ve son sağ kalanın ölüm tarihinden itibaren 70 yıldır.

Müşterek eser sahipliğinde, tek başlarına değerlendirilmeye elverişli eserler sahiplerinin rızası ile bir araya getirilmiş olduklarından, koruma süreleri her kısım için ayrı işler.

İşleme eserlerin korunması bakımından, kanun, asıl eser ile işleme eserin koruma sürelerinin birbirinden bağımsız olduğunu belirtir. Çünkü işleme eser asıl esere bağlı, fakat kendi başına özellik taşıyan ayrı bir eserdir. Asıl eserin koruma süresi dolmuş olsun ya da olmasın, işleme eser için başlı başına bir koruma süresi işler.

H.3.2. Tüzel kişilerin eser sahipliğinde :

Bir tüzel kişinin organı tarafından meydana getirilmiş olup da, tüzel kişinin ilk eser sahibi sayıldığı ya da mali hak sahibi olduğu hallerde, her tür eser için koruma süresi aleniyet tarihinden itibaren 70 yıldır.

Tüzel kişinin organlarını oluşturan gerçek kişiler, yarattıkları eserin sahibinin tüzel kişi değil de kendileri olduğunu iddia ediyorlarsa, mali hakları kullanabilmek için bu iddialarını 70 yıllık koruma süresi dolmadan ispat edebilmelidirler.

Eser henüz alenileşmeden tüzel kişilik son bulursa, 70 yıllık koruma süresi aleniyet tarihinden değil, tüzel kişiliğin son bulduğu tarihten işlemeye başlar.

H.4. Manevi Haklarda Koruma Süresi:

Manevi haklar, mali haklardan farklı olarak, eser sahibinin ölümüyle son bulur. Manevi hakların sadece kullanılması miras yoluyla mirasçılara intikal eder. Eser sahibi açısından manevi hakların kullanılması konusunda bir sınırlama yoktur. Eser sahibinin ölümünden sonra da, mali hakların devamı süresince manevi hakların kullanılabilmesi gerekir.

Ancak ülke kültürü bakımından önemli görülen eserler üzerindeki bazı manevi haklar, Kültür Bakanlığı tarafından bir süreyle sınırlı olmaksızın kullanılabilir.

Eser sahibi, gerçek kişi ise hayatı boyunca, tüzel kişi ise tüzel kişiliğin devamı süresince, eserin açıklanmasına ilişkin, eser sahipliğinin belirtilmesine ilişkin ve eserin bütünlük ve özelliğinin korunmasına ilişkin manevi hakları kullanabilir.

H.5. Koruma Sürelerinin Hesaplanması:

Eserin korunmasında aleniyet tarihi önemlidir. Koruma süresi, aleniyeti takip eden yılın ilk günü başlar.

Eserin yayımlanmasından itibaren başlayan koruma sürelerinde eserin üzerindeki tarih dikkate alınır. Bu tarihin gerçeğe uymadığını ispat etmek her zaman mümkündür. Forma veya fasikül halinde yayımlanan eserlerde son forma veya fasikülün yayımlandığı tarih eserin aleniyet tarihi sayılır. Aralıklarla yayımlanan ve ciltlerden oluşan eserlerde, her birinin yayımlanma tarihi aleniyet tarihidir.

İştirak halinde eser sahipliğinde, koruma süresi eser sahiplerinden son sağ kalanın ölüm tarihinden başlar.

Çeviri eserlerin 70 yıllık koruma süresi, asıl eserin aleniyet tarihinden değil, çevirinin yayım tarihinden başlar.

(İ) Uluslararası Düzenlemeler:

ULUSLARARASI SÖZLEŞMELER :

  1. 1886 Bern Sözleşmesi.  Türkiye taraftır.

1886 yılında 10 devletin katıldığı bir uluslararası konferans sonunda imzalanmıştır. Bu Sözleşme ile, bir Bern Birliği kurulmuştur. Bugüne kadar bu sözleşmeye aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 112 ülke taraf olmuştur.

  • 1967 Stokholm Sözleşmesi (Dünya Fikri Mülkiyet Örgütünün kuruluş anlaşması). 
  • 1952 “Telif Hakları Evrensel Sözleşmesi”. 
  • 1961 Roma Sözleşmesi. Komşu hakların, yani icracı sanatçılar, radyo yayını yapanlar ve ses taşıyıcısı imal edenlerin haklarını korumak amacını güder. Türkiye, 1995’de taraf olmuştur.
  • 1971 Cenevre Sözleşmesi. Ses taşıyıcı üreticilerini, ürettikleri cihazların izinsiz çoğaltılmasına karşı korumak amacına yöneliktir.
  • 1975 “Televizyon Yayınlarının Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesi”.
  • 1993 “Avrupa Sınırötesi Televizyon Sözleşmesi”.
  • 8) 1974 “Uydu Yayınlarına Dair Brüksel Sözleşmesi”

Sınai Mülkiyetin Korunmasıyla İlgili Paris Sözleşmesi (“Paris Sözleşmesi”) ve Edebiyat ve Sanat Eserlerinin Korunmasına İlişkin Bern Sözleşmesi (“Bern Sözleşmesi”), sırasıyla sınai mülkiyet hakları ve telif hakları hakkında iki temel uluslararası düzenlemedir. Bu sözleşmelerin iki asli amacı vardır: Sözleşmelere taraf olan ülkeler, ilgili fikri mülkiyet düzenlemelerini sözleşme hükümlerine göre uyumlulaştıracaklar ve sözleşmelere taraf olan ülkelerin vatandaşları bu düzenlemelerin sağladığı korumadan karşılıklı olarak yararlandırılacaktır. Dünya Ticaret Örgütü’nü kuran Antlaşmanın 1C sayılı eki olan Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Antlaşması da bu açıdan önemlidir. Türkiye hem DTÖ’ye üye olması dolayısıyla Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Antlaşmasına hem de Paris ve Bern Sözleşmelerine taraftır.

Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Antlaşması’nın 13. maddesinde telif hakkı konusunda, 26. maddesinin 2. fıkrasında endüstriyel tasarım hakkı konusunda ve 30. maddesinde patent hakkı konusunda ortak bir hüküm mevcuttur. Buna göre, üye ülkeler, bu hakları iki koşulun gerçekleşmesi halinde istisnai olarak kısıtlamaya tâbi tutabilirler: (i) Kısıtlamanın eserden, tasarımdan veya buluştan normal şekilde yararlanılmasını engellememesi gerekir. (ii) Hak sahibinin meşru menfaatlerine halel gelmemelidir.

(J) Avrupa Birliği Hukuku:

Telif hakkı ve belirli bağlantılı haklara tanınan koruma süresinin uyumlulaştırılmasına ilişkin 29 Ekim 1993 tarih ve 93/98/EEC sayılı Konsey Yönergesi.

Yönergenin amacı: Topluluk içinde telif hakkı ve bağlantılı haklara tanınan koruma süresini düzenlemek.

Yönergenin içeriği ve hükümleri:

Yönerge, fikir ve sanat eserlerinde telif hakkı koruma süresini:

  • eser sahibinin ölümünden ya da
  • anonim eserler veya takma isimle yayımlanan eserlerde, eserin meşru yollarla aleniyet kazandığı tarihten

itibaren 70 yıl olarak belirler.

Yönerge’ye göre, sinematografik ya da görsel işitsel eserlerde koruma süresi, yönetmen, senaryo yazarı, diyalogların yazarı ya da özel olarak o sinematografik veya görsel işitsel eserde kullanılmak üzere üretilmiş müziklerin bestecisinden sonuncusunun ölüm tarihinden itibaren 70 yıldır.

Bağlantılı haklar için koruma süresi 50 yıldır. Bu süre, mevcut koşullara göre, ilk icra tarihinden, ilk yayımlama veya iletim tarihinden ya da ilk yayın tarihinden itibaren hesaplanır.

Koruma süresi, her Üye Devlette aynı anda işlemeye başlar ve bu süre, korumaya dayanak teşkil eden olayın vuku bulduğu yılı takip eden yılın Ocak ayının birinci gününden itibaren hesaplanır.

Eserin bir üçüncü ülkede üretilmiş olması ya da yazarın Topluluk üye devletlerinden birinin vatandaşı olmaması halinde, Üye Devletlerin sağladığı koruma süresi eserin üretildiği kaynak ülkede sağlanan korumayla aynı tarihte başlar, fakat Topluluk’ta uygulanan koruma süresini asla geçmemelidir.

Directive 2001/29/EC of the European Parliament and of the Council of 22 May 2001 on the harmonisation of certain aspects of copyright and related rights in the information society [Official Journal L 167 of 22.06.2001].

Bilişim ortamında telif hakları ve bağlantılı haklara ilişkin belirli kuralların uyumlulaştırılmasına ilişkin 22 Mayıs 2001 tarih ve 2001/29/EC sayılı Avrupa Parlamentosu ve Konseyi Yönergesi (Resmi Gazete L 167 – 22.06.2001).

Directive 2001/84/EC of the European Parliament and of the Council of 27 September 2001 on the resale right for the benefit of the author of an original work of art [Official Journal L 272 of 13.10.2001].

Bir orijinal sanat eseri sahibi yararına tekrar satış hakkına dair 27 Eylül 2001 tarih ve 2001/84/EC sayılı Avrupa Parlamentosu ve Konsey Yönergesi (Resmi Gazete L 272 – 13.10.2001).

Council Directive 92/100/EEC of 19 November 1992 on rental right and lending right and on certain rights related to copyright in the field of intellectual property.

Fikri mülkiyet hakkına ilişkin telif haklarına bağlı belirli haklar ve kiralama hakkı ve ödünç verme hakkı hakkında 19 Kasım 1992 tarih ve 92/100/EEC sayılı Konsey Yönergesi.

Burada “kiralama”, sinema eserlerinin doğrudan veya dolaylı ekonomik veya ticari menfaatler için ve sınırlı bir süreyle kullanılmak üzere verilmesi anlamına gelmektedir. “Ödünç verme” ise, kamuya açık olan tesis ve yerlerde, doğrudan veya dolaylı bir ekonomik veya ticari menfaat gözetilmeden ve sınırlı bir süreyle kullanım hakkının verilmesi anlamına gelmektedir. Bu kiralama ve ödünç verme hakkının sahipleri; sinema filmlerinin yönetmenleri, filmed rol alan sanatçılar, fonogram üreticileri veya filmin yapımcılarıdır. Filmde rol alan sanatçıların haklarının devri konusunda özel kurallar uygulanır.

Council Directive 93/83/EEC of 27 September 1993 on the coordination of certain rules concerning copyright and related rights of copyright applicable to satellite broadcasting and cable retransmission.

Uydu yayınlarına ve kabloyla tekrar iletime ilişkin telif hakkı ve bağlantılı hakları düzenleyen belirli kuralların koordinasyonuna dair 27 Eylül 1993 tarih ve 93/93/EEC sayılı Konsey Yönergesi.

Directive 96/9/EC of the European Parliament and of the Council of 11 March 1996 on the legal protection of databases.

Veri tabanlarının hukuki korumasına ilişkin 11 Mart 1996 tarih ve 96/9/EC sayılı Avrupa Parlamentosu ve Konsey Yönergesi.

European Parliament and Council Directive 98/84/EC of 20 November 1998 on the legal protection of services based on, or consisting of, conditional access

Şartlı erişime dayanan hizmetlerin hukuki korumasına ilişkin 20 Kasım 1998 tarih ve 98/84/EC sayılı Avrupa Parlamentosu ve Konsey Yönergesi.

Burada geçen “şartlı erişim”, ücretli televizyon ve ücretli radio yayınları, talep üzerine erişilen video ve ses hizmetleri, elektronik yayımcılık ve çok çeşitli çevrimiçi hizmetler (örneğin izlediğin kadar öde veya abonelik esasında yapılan yayınlar) anlamına gelmektedir.

(K)

Universal Copyright Convention (as revised at Paris on 24 July 1971)

Paris’te 24 Temmuz 1971 tarihinde değiştirilen haliyle Evrensel Telif Hakları Sözleşmesi)

Giriş Bölümü:

Akit Devletler:

Edebi, bilimsel ve sanat eserlerine bağlı telif haklarının tüm ülkelerde korunmasını sağlamak isteğiyle;

Halen yürürlükte bulunan uluslararası sistemlere ek olarak ve bu uluslararası sistemleri bozmadan, dünyanın tüm ülkeleri için uygun ve kabul edilebilir olan ve bir uluslararası antlaşmayla düzenlenen bir telif hakkı koruma sisteminin, hem bireylerin haklarına saygı duyulmasını sağlayacağı, hem de edebiyat, bilim ve sanatın gelişmesini teşvik edeceği inancıyla;

Bir uluslararası telif hakkı sisteminin insan beyninin ürünü olan eserlerin daha geniş kitlelere yayılmasını kolaylaştıracağı ve uluslar arasında ortak bir anlayış birliği yaratılmasına katkıda bulunacağı inancıyla;

bu Sözleşmeye girmeyi kabul etmişlerdir.

MADDE I:

Her Akit Devlet; edebi eserler, müzik, tiyatro ve sinema eserleri ve resim, mimarlık ve heykel eserleri de dahil tüm edebiyat, bilim ve sanat eserlerinde yazarların ve diğer telif hakkı sahiplerinin haklarını yeterli ve etkin bir şekilde korumayı taahhüt eder.

Çeviri, insanın kendi yaşam çevresi dışındaki olgularla düşleri bilme çabasının bir sonucudur. Değişik topluluk ve ulusların bilim, sanat ve düşünce alanındaki çabalarını paylaşma yoludur. Bu yol, insanoğlunun ayrı diller konuşması gerçeğinin yanı sıra, Babil’den beri hep var olagelmiştir.

Bu yönüyle, tek tek dillerin ötesinde bir ortak dildir çeviri: dillerin dilidir.

Kıskanç bir tanrının insanoğlunu bölüp dağıtmasından doğan olumsuz sonuçlara, Prometheus’ça bir başkaldırmadır.

Çeviri, yeni bilgi alanlarına açılmanın yoludur. Tarih boyunca birçok uygarlıkta aydınlanma dönemleri çeviriyle başlamıştır.”

Akşit Göktürk

Çeviri: Dillerin Dili kitabından

22 Kasım 1976 tarihinde Nairobi’de yapılan UNESCO Genel Konferansı’nın Dokuzuncu Oturumunda kabul edilen “Çevirmen ve Çevirilerin Hukuki Korunması ve Çevirmenlerin Statüsünün Yükseltilmesi İçin Pratik Yollar Hakkında Tavsiye” başlıklı doküman

Bu Tavsiye metninde ve amacıyla:

“Çeviri”, kitap, dergi, dönemsel yayın veya başka yayınlarda yayımlanmak üzere ya da tiyatro, sinema, radyo veya televizyonda veya başka kitle iletişim araçlarında icra edilmek üzere, ister orijinal eser ister bir çeviri olsun, teknik eserler de dahil edebi veya bilimsel eserlerin bir dilden başka bir dile aktarılması anlamına gelir.

Çevirmen kimdir?

Çevirmenin hak ve yükümlülükleri – Telif hakkı

FIT’in (Uluslararası Çevirmenler Federasyonu) çevirmen tanımı:

Çeviri sürecinin herhangi bir bölümünde ya da araştırma ve eğitim alanlarında uzmanlaşmış bulunan kişiler de dahil, yazılı veya sözlü olarak her şekil ve ortamda profesyonel  çeviri hizmeti veren kişiler.

1963 yılında Dubrovnik’de yapılan FIT Kongresi’nde onaylanan ve 9 Temmuz 1994 tarihinde Oslo’da yapılan Kongre’de değişiklik yapılan The Translator’s Charter (Çevirmenlik Bildirgesi):

Bu belge, çeviri hizmetlerinin günümüz dünyasında evrensel, daimi ve sürekli ihtiyaç duyulan bir faaliyet haline geldiği ve uluslar arasında fikir ve bilgi alışverişine yardımcı olarak insanların yaşamını zenginleştiren ve insanların birbirlerini daha iyi anlamasına katkıda bulunan bir meslek olduğu ve çok çeşitli ortamlarda yapılmasına rağmen, çevirinin artık bağımsız ve ayrı bir meslek olarak tanınması gerektiği dikkate alınarak hazırlanmıştır.

Çevirmen’in Genel Yükümlülükleri:

  1. Çeviri bir entellektüel etkinliktir ve edebi, bilimsel ve teknik metinlerin bir dilden başka bir dile aktarılmasını amaçlar ve bu niteliğiyle, çevirmenlere, kendi doğasından kaynaklanan özel yükümlülükler yükler.
  • Çevirmen ile çeviri kullanıcısı arasındaki ilişki ne olursa olsun, çevirinin tek ve mutlak sorumluluğu daima çevirmendedir.
  • Çevirmen, bir metni, kendisinin onay vermediği ya da mesleğinin gereklilik ve yükümlülüklerine uygun olmayan bir şekilde yorumlamayı ve çevirmeyi reddetmelidir.
  • Her çeviri aslına sadık kalmalı ve orijinal metnin fikir ve biçimini tam olarak yansıtmalıdır. Bu sadakat, çevirmenin hem ahlâki hem de hukuki yükümlülüğüdür. 
  • Ancak sadık çeviri, motamot (kelimesi kelimesine) çeviri anlamına gelmez. Çevirinin hedef dilde ve ülkede daha iyi anlaşılmasını ve hissedilmesini sağlayacak şekilde metnin formu, atmosferi ve anlamında yapılabilecek uyarlamalar çevirinin sadık olmasını engellemez.
  • Çevirmen, hem çeviri yaptığı kaynak dilde hem de erek dilde bilgi sahibi ve usta olmalıdır.
  • Çevirmen, çeviri yaptığı alan hakkında da yeterli ve geniş bilgi sahibi olmalı ve uzman olmadığı alanlarda çeviri yapmaktan kaçınmalıdır.
  • Çevirmen, mesleğini yaparken haksız rekabetten kaçınmalı ve özellikle, ilgili kanunların öngördüğü ücretin altında bir ücretle çalışmamalı ve adil ve hakkaniyete uygun bir ücret almaya çaba göstermelidir.
  • Çevirmen, kendisini veya mesleğini aşağılatabilecek koşullar altında çeviri yapmayı kabul etmemelidir.
  1.  Çevirmen, kendisine verilen çeviri işi sonucunda edinebileceği bilgileri mesleki bir sır olarak görmeli ve saklamalı ve çeviri kullanıcısının meşru yasal menfaat ve haklarına saygı göstermelidir.
  1.  “İkinci” yazar olarak çevirmen, orijinal eserin yazarı ile ilgili özel sorumlulukları da kabul eder.
  1.  Bir eserin çevrilmesi için orijinal eserin yazarından veya kullanıcıdan mutlaka izin ve yetki almalı ve yazarın sahip olduğu tüm yasal haklara saygı göstermelidir.

Çevirmenin hakları:

  1. Çevirmen, yaptığı çeviriler üzerinde, faaliyet gösterdiği ülke kanunlarının tüm diğer fikir eseri sahiplerine verdiği haklara sahiptir.
  • Bir fikirsel yaratım ürünü olan çeviri, bu eserlere tanınan hukuki korumaya aynen sahiptir.
  • Bu nedenle, çeviri üzerinde telif hakkının sahibi çevirmenin kendisidir ve dolayısıyla, orijinal eserin yazarıyla aynı imtiyazlara sahiptir.
  • Çevirmen, çevirisi üzerinde, tüm manevi haklara ve miras ve devir haklarına sahiptir.
  • Çevirmen, çevirideki yazarlığının tanınması hakkına tüm ömrü boyunca sahip olacaktır. Bu bağlamda ve kapsamda:
  1. yaptığı çevirinin kamuya açık olarak kullanıldığı her seferinde isminin açıkça çevirmen olarak zikredilmesi gerekir;
  • çevirisinde yapılabilecek her türlü bozma, tahrifat veya değişikliğe itiraz etme hakkına sahiptir;
  • çeviriyi yayımlayanlar ve diğer kullanıcılar çevirmenin iznini almadan çeviride hiçbir değişiklik yapamazlar;
  • çevirmen, çevirisinin usulsüz kullanımlarını kesin olarak yasaklama hakkına ve genel olarak, kendi isim veya onuruna zarar verebilecek her türlü saldırıya karşı çıkma hakkına sahiptir.
  • Çevirinin yayımlanması, sunulması, yayınlanması, tekrar çevrilmesi, uyarlanması, değiştirilmesi veya başka yollarla kamuya sunulmasına izin verme hakkı ve genel olarak, çevirinin her şekil ve biçimde kullanılması hakkı sadece ve münhasıran çevirmene aittir.
  • Çevirmen, yaptığı çevirinin kamuya yönelik her kullanımı için, sözleşmede veya kanunda gösterilen oranda bir ücret alma hakkına sahiptir.


Çevirmenin en temel hakkı: Telif Hakkı

Telif hakkı tamamen hukuki bir kavramdır. Anglo-Sakson hukuk sisteminde, kanunla korunan ve edebi eserlerde somutlaşan bir fikri haktır. Ancak kanunla tanınması ve korunması için, maddi bir ortamda somutlaşması gerekir. Bir Anglo-Sakson hukuku kavramı olarak, ilk kez İngiliz mahkemelerinde  kullanılmış ve daha sonra Amerikan mahkemeleri tarafından Kuzey Amerika’ya taşınmıştır. Kıta Avrupası hukukunda kullanılan telif hakkı kavramına genel olarak denktir, fakat bazı ayrıntılarda farklılıkları vardır.

Telif hakkı (Copyright), adı üstünde, kopyalama hakkıdır. Bunun anlamı şudur: bir edebi eserde telif hakkına sahip iseniz, başka insanların sizin eserinizi kopyalamasına, kopyalarını kamuya arz etmesine, kiraya vermesine, satmasına veya kamunun önünde icra etmesine veya kullanmasına (özel olarak değil) engel olabilirsiniz. Eserinizin yayımlanması ve yayınlanmasına, uyarlama veya tercüme edilmesine de karşı çıkabilirsiniz. Bu son nokta çok önemlidir, çünkü çevirmen bir eseri ancak ve sadece orijinal eserin telif hakkı sahibinden izin alarak çevirebilir veya uyarlayabilir. Bu izni almışsa ve bu izne dayanarak çeviriyi yapmışsa, artık o çevirinin yazarı ve sahibi olan çevirmenin kendi eseri de ayrıca telif hakkı korumasına kavuşur.

Ancak şunu da belirtmek gerekir ki, bir çevirmen olarak siz başka birisinin telif hakkına tecavüz etseniz bile ya da başka birisinin eserini izin almadan çevirseniz bile, sizin yarattığınız eser de bir orijinal telif hakkı korumasıyla korunur. Çünkü siz çevirmen olarak yeni ve orijinal bir eser yarattınız. Başka birisinin çevirisini kopya etmediğiniz ve telif hakkınızı başka birisine devretmediğiniz sürece, çeviri eserin telif hakkı size aittir.

Çevirinin sahibi kimdir?

Serbest çevirmen iseniz çevirinin sahibi sizsiniz. Ancak başka birisinin yanında maaşlı veya sayfa başı çalışıyorsanız, çevirinin sahibi işvereninizdir. Bundan dolayı, eserin yazarı olmak telif hakkının mutlaka yazara ait olduğu anlamına gelmez. Örneğin, Amerikan hukukunda yazarlıktan doğan haklarınızı başkalarına devredebilirsiniz.