Benden Konferans Çevirmeni Olur mu?
Diyelim Oldu; Bu Mesleğin Bir Geleceği Var mı?
Konferans çevirmeni adaylarına öneriler
Yazar: Bahar Çotur
Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne katılım müzakerelerinin 2005’te başlayacağını öğrendiğimizde, konferans çevirmenleri arasında ayrı bir bayram havası esti: Artık dilimiz önce müzakere dillerinden biri, sonra AB resmi dillerinden biri olacak, yetişmiş konferans çevirmenleri yetmeyecek, AB desteğiyle yeni programlar açılacak, mesleğe taze kan pompalanacak, akreditasyon sınavları açılacak, hepimiz refah ve mutluluk içinde mesleğimizi daha yıllarca icra edecektik. Mesleğimiz bir kez daha, ama bu sefer bir “tercüme krizi” nedeniyle değil, olumlu yönleriyle, gazetelerin manşetlerindeydi. Köşe yazarları mesleğimizi yerlere göklere sığdıramıyor, gençleri bu kariyeri düşünmeye davet ediyordu. Gazeteleri okuyan anne babalar, köşe yazılarındaki gelir tahminlerine yakın dönemde atılan altı sıfırı gayriihtiyari ekleyerek, çocuklarının konferans çevirmeni olarak trilyoner olacağı günlerin hayalini kurmaya başlamıştı (benimkiler de bir heveslenmişti…).
1. Resim: Avrupa Parlamentosu’nda Türkiye’nin katılım müzakerelerine başlaması oylanıyor, 2004
Bayramımız çok sürmedi. 35 Fasıldan 16’sı müzakerelere açıldı, bir tanesi geçici olarak kapatıldı. 11 Aralık 2006’da AB Genel İşler ve Dış İlişkiler Konseyi’nin aldığı kararla Türkiye, AB-Türkiye Ortaklık Anlaşması’nın Ek Protokolü’nde yer alan taahhütlerini yerine getirene kadar müzakereler askıya alındı ve açılmış olan fasıllar geçici olarak dahi olsa kapatılamadı. 2004’te Kıbrıs’ta Annan Planı ile Ada’da bir çözüm bulunacağı umudu ve Türkçenin, Türkiye’den önce Avrupa Birliği’ne gireceği heyecanı gibi katılım müzakereleri coşkusu da çok geçmeden unutuldu.
O zamandan bu yana neredeyse 16 yıl geçmiş ama mesleğimizi icra etmeye devam ediyoruz; üstelik bir de COVID-19 pandemisinden ötürü çok kısa bir sürede muazzam gelişimine tanık olduğumuz uzaktan sözlü çeviri ile mesleğimiz sınır ve mekân ötesi bir boyut kazandı. Dil alanındaki yapay zekâ modelleri akıl almaz bir hızla gelişiyor. Okuma ve dinleme şansına sahip olduğum bazı uzmanlara göre, pandeminin ilan edildiği günden bu yana uzaktan sözlü çeviri imkânı tanıyan video-konferans platformlarının “sakladığı” kaynak dildeki sözlü metinler, profesyonel konferans çevirmenlerinin ürettiği hedef dildeki sözlü metinlerle eşleştirildikçe makine öğrenmesi müthiş bir ivme kazandı ve daha pandemi öncesinde, onlarca yıl alacağı düşünülen süreçler tahminlerimizin ötesinde kısaldı. Daha birkaç gün önce Meta, yazılı kaydı olmayan diller için sözlü makine çevirisini mümkün kıldığını duyurdu (ve gösterdi). Henüz ardıl ama belki 10 yıla kalmadan bunu eş zamanlı olarak da sunabilecek platformlar, yazılımlar, programlar olacak. Belki insanlar, makineler tarafından yanlış anlaşılmamak için daha kuru, düz, basit ve yavan konuşacak ama öyle ya da böyle, sözlü makine çevirisi her gün daha fazla alanda daha çok insanın güvenle ve kolayca iletişim kurmasını sağlayacak. Çeviri eğitiminin veril(e)mediği dilleri konuşanlar, ana akım dilleri konuşsalar da profesyonel çeviri hizmeti alacak bütçesi olmayanlar, ihtiyaçları olan dil çiftinde çevirmenlerin olmadığı daha ücra yerlerde yaşayanlar gibi gruplar için bu sözünü ettiğimiz teknoloji; çoğulculuk, sosyal adalet ve fırsat eşitliği anlamında inanılmaz bir adım. Peki, onlar için bu kadar olumlu bir gelişme, konferans çevirmenliğinin sonu olabilir mi?
Bu soruyu, sonra tekrar dönmek üzere bir kenara bırakalım… Velev ki bu meslek hiç bitmeyecek… Sizce sizden konferans çevirmeni olur mu? Önce kişilik özellikleriyle başlayalım. Sanılanın aksine konferans çevirmenleri dışa dönük olmak zorunda değildir. Pek çok meslektaşımın içe dönük olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Hatta önemli bir kısmı da bence “ambivert” (kısa araştırmamda oturmuş ve içime sinen güzel bir Türkçe karşılık bulamadım). Genellikle, içe dönük kişilerin, bazen mesleğimizde gerektiği üzere mesela sahnede çeviri yaparken rahat edemeyeceği düşünülür ama böyle bir inancı olanlara, Susan Cain’in, çevirisi Pegasus’tan çıkan Sessiz: Konuşmadan Duramayan Bir Dünyada İçe Dönüklerin Gücü kitabını hararetle öneririm. Cain’e göre, içe dönüklerde sahnede üstün performansın sırrı çok iyi hazırlanmak. Aynı o gün sahneden çeviri yapacağını bilen içe dönük profesyonel konferans çevirmenleri gibi!
Dolayısıyla, esas önemli olan, bu genel eğiliminizin üzerine genetik olarak payınıza neler düştüğü ve sizin bu temel özelliklere ek olarak hangi becerileri geliştirdiğiniz: Mesela meraklı mısınızdır? Aslında ilgili alanınız olmayan, (benim doğal ilgi alanlarımdan biri olmayan bir konu seçeyim) hava savunma sistemleri gibi bir konuda ne kadar okursanız fenalık geçirecek gibi olursunuz? Yoksa üç saatlik araştırmanın sonunda hâlâ, “Aa, ne ilginç, MANPADS ve MPADS aynıymış,” diye düşünür müsünüz? (Şu noktada bu yazıyı bırakıp MANPADS ve MPADS kısaltmalarını arama motorunda araştırmaya başladıysanız bu iyi bir başlangıç.) Bunu her gün, farklı konularda yapma (daha doğrusu, eğer “iyi” bir çeviri yapmak istiyorsanız, “yapmak zorunda olma”) fikri size cazip geliyor mu?
2. Resim: Hürriyet, İnsan Kaynakları Eki, 09 Ocak 2005, TKTD Arşivi’nden https://www.tktd.org/kupur-arsivi/
Düğününü, tatilini, hatta çocuğunun doğumunu yoğun ve boş konferans sezonlarına göre ayarlayan çok meslektaş biliyorum… Bir sonraki hafta nerede, ne yapıyor olacağınızın belli olmaması sizi endişelendirir mi mesela? Ya da her ay gelirinizin değişkenlik göstermesi ve önünüzü görememeniz? Toplantısında ilk kez çalışacağınız işvereninizle tanışmak, o gün (belki çok kötü bir gün geçiriyor olmanıza rağmen) kendinizi kanıtlamanız gerektiği düşüncesi sizi korkutur mu? Söylediği her sözün yalan olduğunu bildiğiniz birinin çevirmenliğini yaparken dehşetinizi gizleyebilecek misiniz? Ya da önem verdiğiniz değerlere, insanlara hakaret eden birini çevirirken içinizde yükselen öfkeyi kontrol edebilir misiniz?
Vergi mükellefi olarak yükümlülüklerinizi yerine getirmek için gerekli bilgi ve donanıma sahip misiniz? Değilseniz, ne yapmanız gerektiğini nereden, kimden öğreneceğinizi düşündünüz mü? Yeni durum, ortam ve koşullara kolay ve hızlı uyum sağlar mısınız? Bir gün fabrikada tulum giymiş, işçilerin sendika toplantılarını küfür kıyamet çevirirken, ertesi gün protokol eşliğinde toplantılara katılıp basının karşısında, patlayan flaşlara ve çıkan arbedeye rağmen yabancı temsilcinin ağdalı sözlerini istifinizi bozmadan aktarabilir misiniz? Egonuz şişkin midir? Heyetten birisi çevirinizi, haklı veya haksız, salondaki herkesin önünde “düzelttiğinde”, nasıl tepki verirsiniz? Sosyal medyada hedef olma düşüncesi size kendinizi nasıl hissettiriyor?
Empati gösterebilir misiniz? Karşınızdaki konuşmacıyı, kendini çok iyi ifade edemese de gerçekten anlamak ve sonra söylenenleri de onun anlayabileceği düzeyde anlatmak için samimiyetle çaba harcamaya hazır mısınız? Ekip çalışmasından hoşlanır mısınız? Bir kabinde istisnalar haricinde genelde iki çevirmenizdir. Dinleyicinin gözünde (veya kulağında) A veya B çevirmeni iyi veya kötü değildir, “çeviri” iyi veya kötüdür. O yüzden kabin içi dayanışma ve yardımlaşma daha hazırlık aşamasında başlar (terim listeleri birlikte hazırlanır veya eski listeler paylaşılır, bulunan ek belgeler, internet bağlantıları iletilir vs.), söz konusu toplantı sona erene kadar devam eder. Mesela bir çevirmen çeviri yapıyorken kabin arkadaşı kabinden gerekmedikçe ayrılmaz ve dikkatini başka işlere vermez; konuşmacıyı ve meslektaşını sürekli dinler, takıldığı terim varsa istediğinde bakabilmesi için ortalarında duran bir kâğıda yazar, çok fazla sayı ve/veya özel isim geçiyorsa ona yardımcı olmak için yine ortaya not eder, teknik bir sıkıntı varsa teknik ekibe bilgi verir, sorunu o arada çözmeye çalışır… Genel kültürünüz gelişmiş midir? Çevirmen olarak kullanmayı düşündüğünüz her dilde genel kültürünüzü, güncel gelişmelere dair bilginizi artırmak için her gün neler yapıyorsunuz? “Bugün dillerim için ne yaptım,” diye kendinize akşam yatarken sorsanız, verecek tatmin edici bir cevabınız olur mu?
Bir film festivalinin ödül töreninde çevirdiğiniz ünlü oyuncuyla fotoğraf çektirip sosyal medyaya koyamazsanız yıkılır mısınız? İki ülkenin merkez bankası başkanlarının kapalı kapılar ardında yaptığı bir görüşmede çevirmen şapkanızı uçuracak sırlara artık ortak olduğunuzda çok prim yapacağını bilseniz de bunu kendinize saklayabilir misiniz?
Soruları çoğaltabilirim ama özetlemek gerekirse, çevirmen meraklı olmalıdır, öğrenmeye istekli olmalıdır, girdiği ortama uyum sağlayabilmelidir, mesleki gelişim yolculuğunu planlayıp hayata geçirebilmelidir, yardımlaşmaya hazır olmalıdır, kendini her koşulda ve her anlamda kontrol edebilmelidir ve ağzı sıkı olmalıdır. Burada hemen bir parantez açmak istiyorum: İş hayatına atılırken belki de ilk cevap vermeniz gereken (ama sonra fikrinizi değiştirebileceğiniz) soru, “kadrolu mu çalışacağım, serbest mi?” sorusu. Hatta bugün buna bir de, “uzaktan mı çalışacağım, yerinde mi, hibrit mi?” sorusu eklendi. Tabii, bu sadece bizim mesleğimiz için değil, bütün meslekler için geçerli. Kariyerinizin herhangi bir noktasında karşınıza çıkacak bir fırsat ve/veya alacağınız bir karar neticesinde bir kurumda kadrolu çevirmen olabilirsiniz. O zaman durumunuz, serbest çalışan konferans çevirmenlerinden doğal olarak farklı olacaktır. Her ne kadar yaptığımız iş özünde çok değişmese de (her ikisinde de toplantılarda ardıl veya eş zamanlı olarak sözlü çeviri yapıyoruz), çalıştığınız kurum veya kuruluşa göre birtakım noktalarda ayrışabilirsiniz. Örneğin, çalıştığınız kurum, sınırları çok belli olan bir alanda faaliyet gösteriyorsa her gün ayrı bir konuya hazırlanmanız ve kendinizi baştan kanıtlamanız ya da maddi belirsizlikleri düşünmeniz ve ödeyeceğiniz vergileri hesaplamanız (veya hesaplayanı kontrol etmeniz) gerekmez. Kapa parantez.
Gelelim işin mesleki eğitim boyutuna. Kişiliğiniz, temel becerileriniz, çeviride kullanacağınız (veya kullanmayı düşündüğünüz) dillerde yetkinliğiniz harika olabilir ama doğru eğitimi almazsanız hızlı ve aksanlı bir konuşmacıda, beklentinizin üzerinde teknik bir konuda veya çok üst düzey stresli bir ortamda işler çok ters gidebilir ve kariyerinizi başlamadan bitirmek zorunda kalabilirsiniz. Her ne kadar konferans çevirmenliği mesleği, Avrupa Birliği ve onun çevresinde yaşanan gelişmeler sayesinde daha çok ilgi gösterilen, merak edilen bir alan haline gelmiş olsa da, AB heyecanı sönerken konferans çevirmenlerine duyulan ihtiyaç azalmadı, katlanarak arttı. Bunun sonucunda da Türkiye’de 1980’lerde bir elin parmağını geçmeyen mütercim-tercümanlık bölümlerinin sayısı bugün 80’e yaklaştı. AB rüzgârıyla, konferans çevirmenliği eğitimi için uluslararası standartlarda iki yüksek lisans programı kuruldu. Her yıl yüzlerce genç (çok büyük bir çoğunluğu Türkçe-İngilizce dil çiftinde ve yetersiz bir İngilizceyle) bu bölümlerden mezun olarak çeviri sektörüne giriyor, bir kısmı konferans çevirmeni olma heyecanıyla, ona yol gösterebilecek, kendisinden daha deneyimli bir kişiyle henüz tanışmadan piyasaya atılıyor. Bu gençlerin çok büyük bir kısmı, yeterli donanıma sahip olmadıkları için kısa sürede bu hayallerinden vazgeçmek zorunda kalıyor.
O zaman ben ne yapacağım, diye kaygılanabilirsiniz. Kaygılanmayın. Ben daha bu işi gerçekten iyi yapıp meslekte tutunamayan görmedim. Bir, doğru eğitimi alıyor muyum ya da aldım mı? Bunu merak ediyorsanız, Türkiye Konferans Tercümanları Derneği TKTD’nin 2010’da çeşitli uluslararası kurumların eğitim standartlarından hareketle hazırladığı Eğitim İlkelerine bir bakın. Aldığınız eğitim buradaki gerekliliklerin kaçını, ne kadar karşılıyor? Genelde karşılıyorsa harika, ikinci maddeye geçebilirsiniz. Karşılamıyorsa fakat dilleriniz yine de iyiyse (sadece sizce değil, nesnel bir ölçüte göre; bu bir sınav olabilir, bir sertifika olabilir, bu işi yapan hocalarınızın görüşü olabilir) konferans çevirmenliği yüksek lisans programlarından birine girebilirsiniz (dillerinize ve dillerinizin düzeyine göre bu yurt dışında bir program da olabilir). İki, doğru eğitimi almışım ama sadece Türkçe-İngilizce dil çiftinde çalışabilirim. Daaat! Squid Game dizisi gelsin aklınıza. Sonuçları o kadar vahim olmasa da her iki dil anadiliniz olmadığı ve çevirinizle kuş kondurmadığınız sürece önümüzdeki birkaç yıldan sonra artık bu kadar insan ve makine rekabetinin karşısında ayakta kalmanız neredeyse imkânsız. O yüzden hangi dil(ler) size ilginç, sempatik veya cazip geliyorsa öğrenin. Eğer sadece mevcut siyasi ve ekonomik koşullara göre sevmediğiniz bir dili seçip öğrenmeye kalkarsanız hem sıkılıp vazgeçme ihtimaliniz artar hem de güvendiğiniz dağlara kar yağabilir ve o dilin 10 yıl sonra esamesi okunmadığı için kendinize haksızlık etmiş olursunuz. Artık yurt dışına gidebilmek için çok çeşitli programlar, burslar var, üniversite öğrencileri için de, mezuniyet sonrasında iş deneyimi edinmiş olanlar için de. Bunları araştırın, öğrenin, kullanın. Düşünsenize, ülkemizde ve komşularımızda konuşulan pek çok dilde dahi konferans çevirmenliği eğitimi almış, profesyonel konferans çevirmeni bulmak neredeyse imkânsız. O en yakın çemberin dışında kalan dillerden bahsetmiyorum bile.
Tamam, doğru eğitimi aldım; birden çok yabancı dilim var, hepsinde yetkinliğimi sürdürmek ve ilerletmek için disiplinli ve planlı bir şekilde kendi kendime çalışmalar yapıyorum; başka? Doğru meslek erbabıyla temasa geçin ve onların sizinle çalışmaya başlaması için bir ilişki başlatın. Bu alandaki ulusal ve uluslararası meslek örgütlerini sosyal medyada ve fiziksel etkinliklerinde takip edin; gidin, o meslektaşlarınızla tanışın. Gerçekten sizi anlatan sade ve hatasız bir özgeçmişiniz ve profesyonel bir çevrim içi ağ veya platformda kapsamlı bir profiliniz olsun. Birden çok dilde olsun. Sizin önemsiz sandığınız bir gönüllü faaliyet, bir kulüp etkinliği sizden daha deneyimli bir meslektaşınızın tahmin ettiğinizden daha çok ilgisini çekebilir ve sırf o konuyla ilgili bir işte denemek üzere sizi arayabilir. O ilk gün için de gardırobunuzda çoğu ortamda dikkatleri üzerinize çekmeden giyebileceğiniz kıyafetiniz ve ayakkabınız hazırda dursun. Fark ettiyseniz, doğrudan gidin müşteri bulun demiyorum çünkü daha önce çeviri hizmeti almamış bir işveren, iyi olsanız da sizin kıymetinizi bilmez, sadece fiyatınıza bakar. Daha deneyimli bir meslektaş hem sizin yetkinlikleriniz göre daha doğru bir fiyatla piyasaya atılmanıza yardımcı olur, hem kabinde sürekli ondan bir şeyler öğrenmenizi sağlar, hem de size gelişim süreciniz tamamlanana kadar düzenli olarak geribildirimle sizi besler.
Başka? Size ait olduğu belli olan ve güven telkin eden bir e-posta adresiniz olsun. E-postalarınızın bir imza kısmı olsun: Adınız, soyadınız, kimsiniz, nesiniz, size nasıl ulaşabilirim… Potansiyel işvereniniz olan daha deneyimli meslektaşlarınız veya müşteri olarak kazanmak istediğiniz kişilerle yazışırken e-postanızın mutlaka “konu”su, girişi, gelişmesi ve sonucu olsun. Sosyal medyada paylaşımlarınızın kime açık olduğunu kontrol ederek ayarlarınızda gerekli değişiklikleri yapmayı düşünebilirsiniz çünkü düşüncelerinize ket vurmak istemiyor olabilirsiniz ama eğer keskin bir siyasi diliniz varsa mesela, o görüşün tersi yöndeki bir siyasi partinin temsilcisi sizinle çalışmayı sırf bu yüzden istemeyebilir.
Her şey tamam: kişilik özellikleri, eğitim, diller, mesleki çevre, kendimi piyasada nasıl tanıttığım… Bitti mi? Bitmedi. Olacaksanız, bu işin en iyisi olacaksınız. En azından hedefiniz hep bu olmalı. Kendinize kariyeriniz boyunca ulaşacağınız hedefler koyun: mesleği meslek örgütlerinin çalışma koşullarına uygun bir şekilde icra etmek (ör. TKTD Çalışma Koşulları veya AIIC Meslek Standartları), ulusal meslek örgütü TKTD’ye üyelik, uluslararası meslek örgütü AIIC’e üyelik, Avrupa Birliği akreditasyonu, derneklerde aktif görevler, derneklerde liderlik pozisyonları, belki akademik çalışmalar, meslek içi gönüllü faaliyetler, ödüller, referanslar… Bu arada, TKTD ve AIIC’ten komisyon almıyorum; ikisinde de aktif dernekçilik yapıyorum ama özel bir çıkarım yok. Onları ön plana çıkarıyorum çünkü bu derneklere üyelik için bir ücret ödemeniz ya da diplomanızı sunmanız yeterli değil. Siz başvurunuzu yaptıktan sonra kefilleriniz ve bu derneklerin aday değerlendirme kurulları, gerçekten mesleği yapabilecek yetkinlikte misiniz; iş ahlâkına uygun hareket ediyor musunuz; rekabet ederken çalışma koşullarına uyuyor musunuz; yeterli sayıda iş günü ile belli bir deneyim seviyesine ulaştınız mı; çalışırken kabin adabına uymaya özen gösterir misiniz; beyan ettiğiniz dil sınıflandırması doğru mu, gibi pek çok soruya somut cevaplar arar. Bu cevaplar başvurunuzda varsa üye olursunuz. Yoksa daha sonra, eksiklerinizi gidererek şansınızı tekrar deneyebilirsiniz.
3. Resim: Bu Kulaklar Neler Duydu: Türkiye’de Konferans Çevimenliğinin 50 Yılı, röportaj ve yazılar Somnur Vardar, h2o Kitap, 2019.
İyiyseniz de ona göre kazanmalısınız. İyi değilseniz ve daha yüksek bir ücreti (henüz) hak etmiyorsanız hak edene kadar kendinizi geliştirmeye devam etmelisiniz yoksa sonsuza (daha doğrusu sizden biraz daha ucuza çalışan bir insan veya ilk yatırım maliyetinden sonra bir masrafı olmayan bir makine işinizi alana) kadar emeğiniz sömürülür. Piyasaya atıldıktan sonra size iş teklif edildiğinde neleri sormanız gerektiği, ilk işinize giderken dikkat etmeniz gerekenler gibi hap bilgiler için AIIC’in mesleğe yeni giren meslektaşlara yol göstermek amacıyla kurduğu AIIC Vega Ağı’nın sayfasındaki yazılara bakmanızı öneririm.
Evet, şimdi bitti. Bu noktadan sonra artık iş başında sürekli öğrenmeye devam edeceksiniz; kendinizi mesleki olarak geliştirmek için ara ara kısa kurslara, beceri tazeleme eğitimlerine katılacaksınız; meslektaşlarınızla ilişkilerinizi sıcak tutacaksınız; müşteri ilişkileri yönetimi ve iş geliştirme gibi becerilerinizi pekiştirmek için çalışmalar yapacaksınız… Rekabetiniz bir süre sonra sadece insanlarla değil, makinelerle olacak. Bugün de yazılı veya sözlü bazı makine çevirileri, çevirmen olduğunu iddia eden pek çok insanın ürettiğinden daha eksiksiz ve doğru. Dolayısıyla, mesleğe henüz katılmamış çeviribilim/mütercim-tercümanlık öğrencilerine ya da çiçeği burnunda meslektaşlarımıza hep söylediğimi şimdi de söyleyeceğim: Vasat ve vasatın altı her zaman kaybedecek. Hele acıkmayan, yorulmayan, duygularına yenilmeyen, unutmayan, tarafsızlığını kaybetmeyen, her türlü dil kombinasyonuna sahip bir makineye karşı hiç şanslarının olmayacağını tahmin etmek için müneccim olmaya gerek yok. O yüzden ilk iş, bir insanı makineden (henüz) ayıran becerileri, yetkinlikleri tespit etmek, eksikse öğrenmek ve bunlarda ustalaşmak: insan ilişkileri kurma ve sürdürme, empati sergileme, konuşma seviyesini muhataba göre ayarlama, dayanışma ve yardımlaşma sergileyebilme, ikincil ve üçüncül anlamlara duyarlılık, satır arası mesajları okuma, ortamın/beden dilinin/ses tonunun eklediği nüansı algılama ve aktarabilme… Kısacası, bir insanı iyi bir iletişimci yapan bütün beceriler artı bunu farklı dil ve kültürler arasında yapabilme yetkinliği.
4. Resim: TKTD Arşivinden, İstanbul, 2013
Diyelim ki makineler veya bu yapay zekânın yönettiği platformlar herkesin ulaşabileceği bir maliyet ve az çok herkesi memnun edecek bir performansla konferans çevirmenliği mesleğini bitirdi… Türkiye ve Türkçe için ekonomik ve nitelik bakımından tatmin edici bir çözümün yaygınlaşması Avrupa ülkelerine ve dillerine göre daha uzun sürebilir ama yine de bu sonun kaçınılmaz olduğunu düşünüyorum. Bu satırları okuyan yeni ve potansiyel meslektaşlarım lütfen karalar bağlamasın çünkü bir, Türkiye’de yabancı dil eğitimi kanayan bir yara; dolayısıyla, sizin gibi bir veya daha çok yabancı dili bu seviyede bilen insan sayısı kısıtlı. Her zaman değerli olacaksınız. İki, yapay zekâ modellerinin eğitilmesi ve denetlenmesi için çok yetkin meslek erbaplarına artan bir talep olacak ve orada da benim şu anda tahayyül dahi edemediğim fırsatlar sunan bambaşka bir çalışma alanı açılacak. Üç, yukarıda bahsettiğim, insana dair o ayırt edici beceri ve yetkinlikler ileride her alanda altın değerinde olacak çünkü herkesin birbirini yanlış anlamak için özellikle uğraşıyor gibi göründüğü bir dünyada dil ve kültürler arası iyi iletişim kuran ve empatisi yüksek olan insanlara her yerde ihtiyacımız olacak.
Hepinize bol şans dilerim. Yolunuz açık olsun.
YAZAR HAKKINDA: Bahar Çotur; Boğaziçi Üniversitesi Mütercim-Tercümanlık mezunu (1999). Yüksek lisansını Cenevre Üniversitesi’nde sözlü çeviri eğitimi alanında yaptı (2006-2007). TKTD ve AIIC üyesi; 2015-2021 yılları arasında TKTD başkanlığını yürüttü; AIIC Vega Ağı Türkiye temsilcisi; Türkçe A, İngilizce B ve Almanca C dil kombinasyonuyla AB kurumlarına akredite. Çalışan anne; mutfak ve karavan meraklısı.