Bir ARÇ’ın Kahramanmaraş Depremi Notları

Yazar: Erkan Altınsoy

6 Şubat Pazartesi sabahı Filibe’de evimde uyurken Bulgaristan saati ile 6:30’dan biraz önce telefonum çaldı. Bu saatte aranıyorsam ya biri öldü ya da deprem oldu diye düşündüm. Telefona baktım, arayan Rana. Deprem galiba. “Günaydın Erkan, Kahramanmaraş’ta 7,7 büyüklüğünde deprem oldu 2 saat önce. ARÇ olarak harekete geçiyoruz”. İçimden, offf, çok büyük deprem, diye geçiriyorum.

2000 yılından beri ARÇ böyle afetler için hazırlanıyor. 15-20 dakika içinde elimi yüzümü yıkayıp kahvemi alıyorum ve hem telefondan hem de bilgisayardan ARÇ’ın Görevlendirme Birimi’nin iletişimine dahil oluyorum. Bir yandan da internet üzerinden depremle ilgili bilgi almaya çalışıyorum. Bu tür durumlarda ilk anda çok az bilgi olur. Bir de bilgiler çok bölük pörçük. Ama bizim açımızdan durum net. Bu kadar büyük bir depremde bize mutlaka ihtiyaç olacak diye düşünüyoruz ve bir yandan hazırlanmaya bir yandan da izlemeye başlıyoruz.

İçişleri Bakanı açıklama yapıyor, dördüncü seviye afet müdahalesi ilan ediliyor, yani uluslararası yardım çağrısını da içeriyor. Bize görev düşeceği resmi olarak kesinlik kazanıyor. GB olarak zaten bu beklendiği için harekete geçilmiş durumda. Kimler sahaya gidebilir, kimler bilgisayar başında destek olacak, formları güncelledik mi, kimde kışlık çadır ve uyku tulumu var, kimlerde ARÇ yeleği var, elimizde ne kadar fazla yelek kaldı, ilk anlarda havada uçuşan sorular.

Ama bunlar rastgele sorular değil. ARÇ’ın çeşitli şehirlerdeki deprem senaryolarına göre hazırladığımız ve yeni durumlara da adapte edebildiğimiz bir harekat planı var. Her şey bu plana göre yürüyor.

Bir yandan ilk gün ve sonraki günlerde sahaya göndereceğimiz gönüllülerin seçilmesi ve koordinasyonu için hazırlık yapılırken, bir yandan da Turgay Kurultay hoca ve Ali Kurultay öncü ARÇ’lar olarak Sabiha Gökçen Havalimanı’na gidiyor ve AFAD tarafından organize edilen uçaklarla Adana’ya uçmak üzere beklemeye başlıyor. Havalimanında geçen 5-6 saatlik bekleyişten sonra Pazartesi akşamı 18.00’de Adana’ya ulaşıyorlar. Yerelde gerekli görüşmeleri yaptıktan sonra ARÇ masasını kurarak yabancı ekiplerin gelmesi beklenmeye başlanıyor. İlk aşamada hazır olabilen çevirmenler de ilk günden itibaren intikal etmek üzere farklı yerlerden Adana Havalimanı’na yönlendiriliyorlar. Ertesi gün de Aslı Takanay koordinasyona destek için bölgeye gidiyor.

Bu kadar büyük bir depremde onlarca yabancı ekip, binlerce arama kurtarma personeli gelmesi beklendiği için ve bizim de ihtiyaç belirten ekiplere en az ikişer çevirmen vermek istediğimizi düşündüğümüzde hızlı hareket etmemiz gerekiyor. Bölgedeki havalimanları içinde en önemlisinin ve potansiyel olarak en az hasar görmüşünün Adana Havalimanı olacağını düşünerek ilk ARÇ masasını oraya, dış hatlara kuruyoruz. Aslı, Adana’ya indiğinde yapılan durum değerlendirmesi sonucu Gaziantep Havalimanı’nda da ARÇ masası kurulmasına karar verildiği için Aslı oradaki çalışmayı başlatmak üzere karayoluyla Antep’e geçiyor.

İlk günlerde AFAD’ın düzenlediği özel seferlerle bölgeye yoğun bir şekilde arama kurtarma ekipleri, sağlık ekipleri ve diğer yardım görevlileri gönderiliyor. Bu nedenle bölgeye göndereceğimiz çevirmenler havalimanlarında uzun süreler bekleyerek gidebiliyor ancak. Ayrıca havalimanlarının hasar ya da doluluk nedeniyle durumları sürekli değiştiğinden, belli bir şehre gitmek üzere kalkan uçaklar havadayken başka bir şehre de yönlendirilebiliyor.

İlk günlerdeki sıkışıklıktan dolayı ulaşımlar da gecikmeli oldu. 3-4 günün ardından her şey biraz daha oturunca daha düzenli olarak ARÇ üyelerini ve koordinasyona dahil olan başka çevirmenleri bölgelerdeki şehirlere gönderebilmeye başladık. Ayrıca, ulaşım kolaylığı nedeniyle bölgeden de çevirmenlere ulaşarak görevlendirmeler yaptık.

Bir ARÇ’ın seçilip bölgeye gönderilmesi arka planda büyük bir çalışma ve koordinasyon gerektiriyor. Öncelikle kimi göndereceğimizi belirlemek için, şu anda kim geliyor sorusuna cevap vermemiz gerekiyor. ARÇ olarak dahil olduğumuz Birleşmiş Milletler Afet Koordinasyon ve İletişim sistemleri üzerinden hangi ekiplerin harekete geçtiğini, ne zaman bölgeye ulaşacaklarını, kaç kişiden oluştuklarını vb. ekiplerin birçoğu için görebiliyoruz. İlk günlerde benim görevim bu tabloyu hazırlamak ve güncellemek oldu. Bir yandan da farklı kaynaklardan son gelişmeleri takip ederek oradan da gelecek ekipler hakkında bilgi topluyoruz.

İhtiyacı belirledikten sonra sıra çevirmenleri seçip göndermeye geliyor. Çevirmenlerin seçiminde çeşitli ölçütler var. ARÇ eğitimi almış mı, afet müdahalesinde daha önce yer almış mı, çevirmenlik deneyimi var mı, bütün malzemeleri (çadır, uyku tulumu, baret vb.) tamam mı, ya da karayoluyla ulaşabilecek şekilde bölgede mi yaşıyor? Eldeki insan kaynaklarının durumuna ve anlık ihtiyaca göre kararlar değişebiliyor.

Depremin dokuzuncu günü bölgeye gitme sırası bana geldi. Filibe’den evden çıkarken, Adana Havalimanı’na gidiyorum diye çıktım ve ona göre hazırlık yaptım ama İstanbul’a ulaşınca plan değişti ve Adıyaman’a giderek oradaki kriz merkezinde çevirmenlerin koordinasyonunda görev yapmam kararlaştırıldı. Kararlar son bilgilere göre her an değişebiliyor.

Normalde, ARÇ çevirmenlerinin ve koordinatörlerinin bir hafta kadar görev yapmasını, sonrasında yerlerini başkalarının almasını öneriyoruz. Deprem bölgesindeki fiziksel ve psikolojik koşullarda, daha fazlası doğru da değil, gerçekçi de değil.

Adıyaman uçağına binmek üzere öğlen İstanbul Havalimanı’na ulaşıp diğer ARÇ çevirmenleriyle buluşuyoruz. Merkez Koordinasyondan Rana da bize eksik olan malzemelerimizi ve bölgede gerekli çeşitli cihazları getirmiş. Bölgedeki ihtiyaca göre o sırada İstanbul Havalimanı’nda uçmayı bekleyen İngilizce, Fransızca, Rusça bilen çevirmenler var.

Hava kararırken Adıyaman’a inip güç bela şehir merkezine transferimizi ayarladıktan sonra karanlıkta otobüsle Adıyaman’a giriyoruz. Şehre girerken ana cadde boyunca yıkılmış binaları görmeye başlıyoruz. Ana cadde dışında çoğunlukla karanlık bir şehir. Valiliğin yanına gelince otobüsten iniyoruz ve Adıyaman’a daha önce gelerek çalışmaya başlayan İzmir ARÇ’lardan Cemre bizi karşılayarak kampımıza götürüyor.

Şehrin bütün caddeleri ve sokakları yıkık binalarla dolu olduğu için merkezde çadır kuracak fazla bir yer yok. Kamp dediğimiz yer, iki yolun arasında, 15 metre genişliğindeki toprak refüjde kurulmuş 2 büyük 2 de küçük çadırdan oluşan bir yer. Benim bundan sonraki günlerde evim burası. Büyük çadırlardan biri aynı zamanda mutfak. ARÇ’ın birlikte çalıştığı Tayvan arama kurtarma ekibi dönerken iki çadırla birlikte bazı mutfak malzemelerini de bırakmış. Biraz ötede çeşitli brandalarla oluşturulmuş bir de sahra tuvaleti var. Ayrıca valilik binasının önünde de seyyar tuvaletler var.

Gece soğuk. En düşük sıcaklık -8 C civarıydı birkaç gece. Ateşin başında bir süre ısındıktan ve muhabbet ettikten sonra herkes çadırlarına çekiliyor. Ankara’dan gelerek bizden sonra kampa ulaşan ve sonraki günlerde benim “buddy” (ya da “badi”; ARÇ’lar ilkece hep iki kişi çalıştığı için birlikte çalıştığı kişiye bu ismi veriyoruz) olacak Ayhan ile sabaha kadar ateşin başında oturuyoruz ve nöbet tutuyoruz. Sonra 5 civarı uykum gelince yatıyorum. Saat 7’den sonra kamyon ve iş makinası sesleri başlıyor. Uyumak pek mümkün değil. İlk gecelik uyku bu kadar.

Arkadaşlarımızdan ikisi Fransız sahra hastanesine ve ikisi de Malezya sahra hastanesine gidecekler. Hastaneler Adıyaman’ın kuzeyinde iki ayrı ilçede olduğu için AFAD’la temasa geçerek ulaşımı ayarlıyoruz. Öğlene doğru minibüs gelerek onları alıp götürüyor.

Sonradan aldığımız bilgilere göre Fransız sahra hastanesine giden ARÇ’lar her şeyiyle düzgün çalışan bir hastane bulmuşlar ve fiziksel ihtiyaçlar anlamında rahat etmişler. Hastanedeki görevleri, gelen hastalarla hekimler ve hemşireler arasında çeviri yapmak, muayene olmalarına yardım etmek. Malezya sahra hastanesine giden arkadaşlar ise henüz tam anlamıyla yerleşmemiş bir hastane bulmuşlar. Yatacak yer yokmuş. Güç bela bir depoyu yatacak hale getirmişler. Yemek, yatacak yer ve tuvalet gibi temel ihtiyaçlar da henüz tam anlamıyla çözülememiş. Bu nedenle Malezya hastanesine ancak bir kişi daha gönderebildik. Bir de bu iki ilçe, kuzeyde, dağların arasında olduğu için, karlar altında ve çok soğuk idi.

Adıyaman merkezde ARÇ’ın çeviri hizmetlerine çeşitli şekillerde ihtiyaç doğuyordu. Depremden sonra, ikinci haftanın başında olduğumuz için artık arama kurtarma ekipleri ya dönmüş ya da dönmek üzereydiler. Artık enkazdan canlı kişi kurtarma umudu çok azalmıştı. Birkaç gün daha arama kurtarma ekiplerine çalıştıkları enkazlarda çevirmenlik yaptık.

Buna ek olarak, kriz merkezinde, yani valilik binasında, Birleşmiş Milletler’in koordinasyon ofisi (UNDAC) ile sürekli temastaydık ve orada bulunduğumuz süre içinde yaptıkları görüşmelerde ve ziyaretlerde çeviri yaptık. Ayrıca her akşam kriz merkezinde yabancı ekiplerin koordinasyon toplantısına katıldık.

Normalde bu tür kriz merkezlerinde kriz yönetimi, valilik çatısı altında AFAD tarafından yürütülüyor ama bu depremde, en azından Adıyaman’da yabancı ekiplerin koordinasyonu için Dışişleri Bakanlığı’mızdan görevlendirilen iki büyükelçinin koordine ettiği yabancı ekipler koordinasyon merkezi vardı. Biz de yabancı ekiplerle çalışan bir grup olduğumuz için doğal olarak bu koordinasyon merkezi içinde görev yaptık ve resmi afet yönetimi içinde yer alarak AFAD’la yerelde de birlikte çalıştık.

Adıyaman’daki görevimiz sırasında en ilginç ve en görünür görevimiz, Pakistan Başbakanı’nın ziyareti sırasında kendisinin çevirmenliğini yapmaktı. Bu tür yüksek düzeyde kişilere çeviri yapmanın da kendine göre zorlukları var, özellikle de böyle bir afet karmaşası içinde. Başbakanın gelişinden önce havaalanına gittim, orada Pakistan ekibiyle tanıştım ve programa uygun olarak nerelere gidileceği ve benim de Başbakan’a yakın olabilmek için hangi yetkililerin yanında ve hangi araçta olacağım gibi pratik konuları netleştirdik.

Pakistan Başbakanı’nın uçağı inip kendisi dışarı çıktığı andan itibaren etrafı hep kalabalık oldu ve tabii bir güvenlik çemberi de olduğu için kendisine yakın durmak için sürekli bir koşuşturmaca içindeydim. Havalimanında ve sonra ziyaret ettiğimiz, Pakistan arama kurtarma ekibinin çalışma yaptığı enkazda bana ihtiyaç olmadı.

Daha sonra Adıyaman Üniversitesi’ne geçildi. Yine güç bela, insan kalabalığı arasından geçerek toplantı odasına girebildim ve Pakistan Başbakanı ile birlikte bizim iki bakanın oturduğu bölümde arkalarına oturdum. Birinci bölümde Pakistan Başbakanı İngilizce konuştu ama çeviri istenmedi. Daha sonra bir AFAD yetkilisi Başbakana Adıyaman’daki afet çalışmalarıyla ilgili Türkçe sunum yaptı ve ben de bu sırada ardıl çeviri yaptım. Ardından program tamamlandı, Başbakan dönmek için havalimanına gitti ve ben de kriz merkezine döndüm.

Büyük yıkıma uğrayan Adıyaman’da, valilik binası depremde birkaç ufak tefek sıva dökülmesi dışında sağlam kaldığı için kriz merkezi görevini yapıyordu. Valilik binasının etrafı şehrin en kalabalık yeriydi ve yoğun trafik vardı. Şehre gelen yardım kuruluşları ve diğer resmi görevliler buradaki insanların çoğunu oluşturuyordu. Buraya gelen görevliler de bir anlamda depremzede gibi yaşıyordu. Çoğunluk otobüslerde ya da araçlarda uyuyordu. Kızılay, belediyeler ve çeşitli özel kuruluşlar sahra mutfakları kurmuş yemek dağıtıyordu. Şehrin merkezinde alışveriş yapacak hiçbir yer yoktu. Kaldığımız süre boyunca hiçbir şekilde para harcamadan döndük.

İkinci hafta itibariyle enkaz kaldırma çalışmaları başladığı için gürültü ve çok toz vardı. Tozdan korunmak için sık sık maskelerimizi takma zorunluluğu hissettik. Hem soğuk olduğu için hem de öyle bir imkan bulunmadığı için 6 gün boyunca banyo yapmak mümkün olmadı.

Görevi tamamlayıp dönüşe geçtiğimizde her zamanki gibi karışık duygular hakim oluyor. Daha önce 1999’da Gölcük’te ve 2011’de Van’da çalıştıktan sonra da benzer duygular içindeydim. Normal hayata dönüyoruz ama aklımız deprem bölgesinde kalıyor. Hep sanki daha fazla şeyler yapabilirdik duygusu var. Bir de her şey çok anlamsız geliyor, normal hayata dönmek zaman alıyor.

Bütün bunlar olağan şeyler. Zamanla alışıyoruz.

***

YAZAR HAKKINDA: Erkan Altınsoy, 1996’da Boğaziçi Üniversitesi Mütercim-Tercümanlık bölümünden mezun oldu. 30 yıl serbest çevirmenliğin ardından geçen sene kendisini aktif çevirmenlikten emekliye ayırdı. 1999 Gölcük depreminde bireysel olarak yabancı ekiplere çevirmenlik yaptı. 2000 yılında Çeviri Derneği vesilesiyle Afette Rehber Çevirmenlik oluşumu ile tanıştı ve gruba katıldı. 2011 Van Depremi ve 2023 Kahramanmaraş Depremi’nde ARÇ olarak görev yaptı.