Hukuk Düzeni ve Fikri Haklar

20 Eylül 2001

Hukuk düzeninin kamu hukuku ve özel hukuk şeklindeki klasik ayrımına paralel olarak, haklar da ilk önce kamu hukukundan doğan haklar ve özel hukuktan doğan haklar şeklinde ikiye ayrılabilir. Özel hukuktan doğan haklar da, mutlak haklar ve nispi haklar olarak ikiye ayrılır.

Fikri haklar bu ayrımda mutlak haklar kategorisinde yer alır. Mutlak haklar, hak sahibine hakkın konusu üzerinde doğrudan egemenlik sağlayan ve bu niteliği itibariyle, herkese karşı ileri sürülebilen ve herkes tarafından ihlâl olunabilecek nitelikteki haklardır. Örneğin, mülkiyet hakkı.

Nispi haklar ise, hukukta şahsi haklar ve alacak hakları olarak da anılır. Nispi haklar iki taraf arasındaki bir hukuki ilişkide ortaya çıkar. Örneğin, bir sözleşme ilişkisi. Keza fikir hukuku alanında “Yayın Sözleşmesi” de taraflar açısından nispi haklar yaratır.

Mutlak haklar şahıslar üzerinde ve mallar üzerinde mutlak haklar olarak ikiye ayrılır.  Mallar üzerindeki mutlak haklar da, maddi mallar üzerindeki mutlak haklar (“ayni haklar”) ve gayri maddi mallar üzerindeki mutlak haklar olarak ikiye ayrılır. Gayri maddi mallar üzerindeki mutlak haklar başlıca fikri haklar, ihtira (patent) hakları ve ticaret unvanları ve markalar üzerindeki haklardan ibarettir

Gayri maddi mallar; yaratıcı insan zekasının ürünü olan ve üzerinde cisimlendiği maddi mallardan ayrı bir hukuki varlığa ve iktisadi değere sahip olan (?) mallardır.

Fikri hakların konusunu, iktisadi değer taşıyan (?) fikri emek ürünleri oluşturur.  Yaratıcı-eser sahibinin bunlar üzerinde hem mali, hem de manevi hakları vardır. Örneğin, yaratıcının fikri eseri üzerinde isminin belirtilmesini istemek ya da ürünün orijinalliğinin veya bütünlüğünün bozulmasını önlemek konularında korunmaya değer manevi çıkar ve hakları vardır.

Geniş anlamda, fikri haklar terimi hem fikir ve sanat eserleri üzerindeki hakları hem de sınai hakları (ihtira, marka, sınai resim ve modeller gibi) kapsar. Dar anlamda, fikri haklar veya uygulamada kullanılan haliyle “telif hakları” terimi ise sadece fikir ve sanat eserleri üzerindeki hakları kapsar.

TARİHSEL GELİŞİM :

  1. İLK VE ORTA ÇAĞLARDA :

Eski uygarlıklarda fikri emek ürünleri, üzerinde cisimlendikleri maddi mallardan ayrı düşünülmemekteydi ve yaratıcının iktisaden veya manevi yönden korunmasına gerek duyulmuyordu.  Örneğin, ünlü Romalı hukukçular Gaius ve Paulus, tahta üzerine oyularak yapılan bir tablo için, “bu tablonun mülkiyetinin tahtanın mülkiyetine bağlı kalması zorunludur, çünkü tahta olmasaydı, tablo da olmayacaktı”, demişlerdi.  Bir kitabı satın almakla kitaptaki fikri ürünlere de sahip olunabilmekteydi. Yani, cisim fikre değil, fikir cisme bağlıydı.

Ortaçağda da, fikri ürünlerin ayrı bir hakkın konusu olabileceği düşünülmüyordu.  Herkes yararlanmak istediği bir eseri kopya edebilir veya ücreti karşılığında başkasına kopya ettirebilirdi. Yaratıcının eserin kopya edilmesine itiraz hakkı yoktu.

Fikri haklar alanında atılan ilk adım “basım imtiyazlarının” kabulü olmuştur. Matbaanın icadıyla, o zamana kadar sadece el yazısıyla ve sınırlı sayıda kopya edilebilen eserlerin sayısız çoğaltılması ve satılması imkanı doğdu.  Ancak matbaacı ilk önce satılma şansı olan bir müsvedde bulmak ve bunu basıma hazır hale getirmek için masraf etmek zorundaydı. Oysa başka bir matbaa için bu ilk baskıyı kullanarak eserin ikinci ve sonraki baskılarını yapmak çok daha ucuza mal olan ve haksız rekabete yol açan bir durumdu. Bu nedenle, belirli bir bölgede ve belirli bir süre için bir eserin sadece bir matbaacı tarafından basılabilmesi, idari otoritelerin verdiği “basım imtiyazları” ile sağlandı. Bu yolla, matbaacıların eser sahibine ödedikleri ücret karşılığında eserin maliki oldukları kabul edilmiştir. İngiltere’de imtiyaz sahibi “owner of copy” olarak nitelendirilmiş, “copy right” terimi de ilk önce telif hakkı değil, basım ve teksir hakkı anlamında kullanılmıştır.

16. yüzyılın ortalarında, yazarın da eserden pay alması âdet haline geldi.  İlk yazar imtiyazı, 1486 yılında Sabellicus adlı bir yazara Venedik’te “Venedik Taciri” isimli bir eser için verilmiştir. 

YENİ VE YAKIN ÇAĞLARDA :

Eser sahiplerini koruyan ilk kanun, İngiltere’de 1709 yılında kabul edilen “Act Anne” adını taşıyan bir kanundur. Bu Kanunun amacı, yazarı ekonomik yönden gözetmek ve bilimin teşvik edilmesini sağlamaktır. İngiltere’de daha sonra sırasıyla, hakkâklar ve heykeltraşlar ve daha sonra, tiyatro eserleri kanun kapsamına alınmıştır.

Avrupa Birliği Hukukunda, genel kural olarak, malların topluluk içinde serbest dolaşması ilkesi geçerlidir. Fakat bu kurala, fikri haklar bakımından istisna getirilmiştir. Fikri haklar, mutlak (tekelci) haklar arasında kabul edildiği için, ancak eser sahibinin izniyle, eserin serbest veya sınırlı biçimde dolaşması mümkündür.

Ancak fikri hakların ulusal sınırlar içinde korunması yetmez, çünkü bu haklar ihlâle çok açıktır. Uluslararası düzeyde ihlâle en müsait olan hak da telif hakkıdır. Örneğin, yurt dışında basılan bir kitabın ya da yurt dışında imal edilen ses ve resim taşıyıcılarının Türkiye’de izinsiz olarak çoğaltılması son derece kolaydır. Bu nedenle, bazı uluslararası sözleşmeler yapılmıştır.  Ayrıca, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 27nci maddesi : “Herkes, sahibi bulunduğu her türlü ilim, edebiyat ve sanat eserlerinden doğan manevi ve maddi menfaatlerinin korunması hakkına sahiptir”, der.

ULUSLARARASI SÖZLEŞMELER :

  1. 1886 Bern Sözleşmesi.  Türkiye taraftır.

1886 yılında 10 devletin katıldığı bir uluslararası konferans sonunda imzalanmıştır. Bu Sözleşme ile, bir Bern Birliği kurulmuştur. Bugüne kadar bu sözleşmeye aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 112 ülke taraf olmuştur.

  • 1967 Stokholm Sözleşmesi (Dünya Fikri Mülkiyet Örgütünün kuruluş anlaşması).  Türkiye taraftır.
  • 1952 “Telif Hakları Evrensel Sözleşmesi”.  Türkiye taraf olmamıştır.
  • 1961 Roma Sözleşmesi. Komşu hakların, yani icracı sanatçılar, radyo yayını yapanlar ve ses taşıyıcısı imal edenlerin haklarını korumak amacını güder. Türkiye, 1995’de taraf olmuştur.
  • 1971 Cenevre Sözleşmesi. Ses taşıyıcı üreticilerini, ürettikleri cihazların izinsiz çoğaltılmasına karşı korumak amacına yöneliktir. Türkiye bu Sözleşmeye katılmamıştır.
  • 1975 “Televizyon Yayınlarının Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesi”. Türkiye taraftır.
  • 1993 “Avrupa Sınırötesi Televizyon Sözleşmesi”. Türkiye taraftır.

8) 1974 “Uydu Yayınlarına Dair Brüksel Sözleşmesi”

ÜLKEMİZDEKİ GELİŞMELER :

Telif hakkıyla ilgili ilk hukuk metni, 1850 tarihli “Encümen-i Daniş Nizamnamesi”dir. Buna göre, eserin incelenmesinden sonra, telif hakkı ödenir. Daha sonra, 1857 tarihli Telif Nizamnamesi çıktı. Bu Nizamnameye göre, basılan nüshalar tükeninceye kadar eseri basan şahsa tekel tanınıyordu. 1872’de yapılan bir ekle, yazarın kitabı için koruma süresi 45 yıl, tercüme eserlerin koruma süresi ise 20 yıl olarak belirlenmiştir. Osmanlı döneminde bu konuda ilk esaslı kanun, 1910 tarihli “Hakkı Telif” Kanunudur. Bu kanun, 1951 yılına kadar uygulanmış ve 1951’de 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu çıkartılmıştır.

ESER SAHİPLİĞİ :

Eser sahipliği, eser niteliğindeki bir fikri ürünün yaratılmasıyla, ilk önce yaratıcının şahsında meydana gelen bir objektif hukuki statüdür. 

Eser : Bir çalışmanın eser sayılabilmesi için iki şart vardır : 1) Objektif unsur : fikir ve sanat ürününün somut ve tanınabilir olması gerekir.  2) Sübjektif unsur : ancak sahibinin özelliğini taşıyan fikir ve sanat ürünleri eser sayılabilir.

Örneğin, bir eserin telif hakkı devir sözleşmesine konu olabilmesi için, fikri bir emek sonucu ortaya çıkması ve sahibinin özelliğini taşıması gerekir. Bir eserin sahibinin özelliğini taşıdığını söyleyebilmek için, eserin bağımsız bir fikri çalışma ürünü olması ve sahibinin zeka, bilgi, çalışma ve yaratıcılığını yansıtması gerekir. Herkes tarafından meydana getirilemeyen, yani bir özelliği bulunan eserler korunmaya layıktır.  Herkes tarafından meydana getirilememek ne demektir ? Bir fikri çalışmada ortaya konulan hüner ortalama nitelikteki bir insanın yapabileceğinden daha yaratıcı nitelikteyse, ortada bir eser vardır ve o eser sahibinin özelliğini taşıyor demektir. Ayrıca, bir eserin sahibinin özelliğini taşıdığını söyleyebilmek için, onun bir insan tarafından meydana getirilmesi gerekir. Örneğin, bilgisayarda çeviri programı ile yapılan bir çeviri bu anlamda bir eser sayılmaz. Burada eser niteliğini taşıyan, bilgisayar programı ile yapılan çeviri değil, bizzat çevirinin yapılmasına imkan veren bilgisayar programıdır.

Bir eserin, sahibinin özelliğini taşımak kaydıyla, kendisinden önce yapılan eserlerden yararlanılarak ortaya çıkartılması mümkündür.

Bir fikir ve sanat ürününde, eserin sahibinin özelliğini taşıyıp taşımadığının ya da bir başka deyişle eser sayılıp sayılamayacağının tespitinde, kural olarak, eser sahibinin aleni veya zımni bir irade beyanı gerekmez. Örneğin, yayınlanması düşünülmeden kaleme alınan ve daha sonra büyük edebi değer taşıdığı anlaşılan mektup veya anılar gibi.

Fikir ve düşünceler ne kadar dahiyane olursa olsun hak konusu olamazlar.  Ancak bunların büründüğü şekil hukukta korunabilir. Dolayısıyla, sahibinin özelliğini taşıması gereken, fikrin kendisi değil, ifade ediliş şeklidir.

Ayrıca, çağımızdaki gelişmelere göre, örneğin bilgisayar programlarında, sadece eserin sahibinin fikri bir faaliyetinin ürünü olması ve başka bir eserden kopya edilmemiş olması şartları aranmaktadır.

Ayrıca, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’na göre, bir fikri çalışmanın eser sayılabilmesi için kanunda belirtilen eser türlerinden olması gerekir :

Bunlar, 1) ilim ve edebiyat eserleri, 2) musiki eserleri, 3) güzel sanat eserleri ve 4) sinema eserleridir.

  1. Bilim ve Edebiyat Eserleri :
  1. Dil ve yazı ile ifade olunan eserler :

FSEK Madde 2/1 : “Herhangi bir şekilde dil ve yazı ile ifade olunan eserler ve her biçim altında ifade edilen bilgisayar programları ve bir sonraki aşamada program sonucu doğurması koşuluyla bunların hazırlık tasarımları”.

Kısaca, düşünce ve duyguları ifade etmek için kullanılan her türlü sözlü veya yazılı araçtan (yazı, nota, rakam, formül, çizgi, konuşma, vb.) yararlanılarak meydana getirilen eserler bu kategoriye girer.

  • Sözsüz sahne eserleri :

FSEK Madde 2/2 : “Her nevi rakslar, koreografi eserleri, pandomimler ve buna benzer sözsüz sahne eserleri”. Bale, dans, revü gibi. 

  • Bilimsel ve Teknik Fotoğraflar, Resimler, Maketler, Tasarımlar ve Projeler :

FSEK Madde 2/3 : Estetik özellik taşımazlar. Bilimsel ve teknik niteliktedirler. Bunlarda, bağımsız bir fikri çalışmanın varlığı tespit edilebildiği ölçüde, sahibinin de özelliğini taşımak şartıyla, bir eserin varlığını kabul etmek gerekir.

  • Musiki Eserleri :

FSEK Madde 3 : Her nevi sözlü ve sözsüz besteler.

Bu konuda, 1986’da Sinema, Video ve Müzik Eserleri Kanunu çıkartılmıştır. Bu kanuna göre, “eserin telif hakkına konu olabilmesi için, tescil edilmeleri gerekir. Tescil edilmeyen eserler ticari olarak kullanılamaz.” Oysa eserin telif hakkına konu olabilmesi için meydana getirilmesi yeterlidir. Tescil bir tarafa, eseri meydana getirenin mümeyyiz olması bile gerekmez. Ayrıca, ülkemizin de taraf olduğu Bern Sözleşmesine göre, eserin telif hakkına konu olabilmesi için tescil edilmesi veya kaydedilmesi gerekmez.

  • Güzel Sanat Eserleri :

FSEK Madde 4 : Estetik değere sahip sekiz eser türü : 1) Resim, desen, vb. 2) Heykel, kabartma ve oymalar, 3) Mimarlık eserleri, 4) Elişleri ve küçük sanat eserleri, 5) Fotoğrafik eser ve slaytlar, 6) Grafik eserleri, 7) Karikatürler ve 8) Her türlü tiplemeler.

Güzel sanat eserlerinin özelliği bunların tek olmalarıdır. Orijinali tek olan bir güzel sanat eserinden mekanik veya reprografik araçlarla ya da seri üretimle kopyalar çıkartılması sadece çoğaltma hakkını ilgilendirir. Ortaya yeni bir güzel sanat eseri çıkmış olmaz.

  • Sinema Eserleri :

FSEK Madde 5 : 1) Sinema filmleri, 2) Öğretici ve teknik mahiyette olan ve günlük olayları tespit eden filmler ve 3) Her nevi ilmi, teknik veya estetik mahiyette projeksiyon diapozitifleri.

Sinema eserlerinde, eser sahibi sorunu ortaya çıkar. Kural olarak, bir eserin sahibi onu meydana getirendir (FSEK Madde 8/I).  Sinema eserlerinde ise, eserin sahipleri yönetmen, özgün müzik bestecisi, senaryo yazarı ve diyalog yazarıdır (FSEK Madde 8/II).

FSEK Madde 5/son : ”Sırf beste, nutuk, konferans ve saireyi nakle yarayan filmler sinema eseri sayılamaz.”

Sinema eserinin bir bütün olarak korunması, filmde kullanılan müziğin ve senaryonun ayrıca korunmasına engel değildir; yeter ki, bunlarda musiki veya edebiyat eserleri için aranan özellik ölçütleri mevcut olsun. Ancak bir sinema filmi için özel olarak kaleme alınmış bir senaryo ya da bestelenmiş müzik eseri varsa, bunlar sinema eserinin bir parçası sayılır. Oysa önceden yayınlanmış bir edebi eser veya bestelenmiş bir müzik parçası filmde kullanılıyorsa, ortada bir işleme eser var demektir.

  • İşleme Eserler :

Yukarıda sayılanlara ek olarak, önceden mevcut bir asıl esere sadık kalarak ve onu başka bir şekle dönüştürmek amacıyla yaratılan “işleme eserler” de vardır. Örneğin, tercüme eserler ya da bir romanın tiyatro oyununa dönüştürülmesi gibi.

Bu eserlerdeki amaç, bağımsız bir eser meydana getirmek değil, mevcut bir eseri başka bir biçime dönüştürerek ifade etmektir.  Bu nedenle, işleme eserden söz edebilmek için, işleyenin esere sadık kalması zorunlu bir unsurdur.  Örneğin, bir eseri tercüme eden çevirmen kendi bilgi, yorum ve duygularını eserin tercümesine katamaz.

İşleme eserde esasa ilişkin bir şart da, işleyenin esere kendi özelliklerini katmasıdır. İşleyenin özelliğini taşımayan işlemeler “eser” olarak korunmaz. (FSEK Madde 6/II).

İşleme eserlerin bir diğer özelliği de, bunların aynı ana grupta yer alan bir diğer eser türüne çevrilebilmesidir. Bu konuda FSEK Madde 6’da düzenlenmektedir.  Eğer işleme sonucu meydana getirilen eser aynı eser grubunda yer alan eserlerden birine değil, başka bir gruptaki bir esere dönüştürülmüşse, bu durumda işleme eser değil, bağımsız bir eser söz konusu olur. Örneğin, bir edebi eserden ilham alınarak tablo yapılırsa, artık bağımsız bir eser ortaya çıkmış sayılır.

İşleme eserlerin bir özelliği de, işleme eserde, asıl eser sahibinin kim olduğunun kolayca tespit edilebilmesidir. Bir diğer deyişle, işleme eserde, asıl eserin ve sahibinin mutlaka anlaşılır olması gerekir.  Aksi takdirde, yani işleme eserde asıl eser ve sahibi belirtilmez ve işleme eser orijinal bir esermiş gibi gösterilmeye çalışılırsa, ortada “intihâl” var demektir. 

Kısaca, işleme eser, yararlanılan asıl eserin özelliğini taşımalı, yararlanılan eser anlaşılabilmeli (veya açıkça belirtilmeli) ve asıl eserden bağımsız olarak ortaya çıkarılan bu eser işleyenin özelliğini yansıtmalıdır.

FSEK Madde 6’da sayılan işleme eser türleri :

  1. Tercüme :

Bilim ve edebiyat eserlerini üslup ve akıcılığını mümkün olduğu kadar, fikirlerini ise aynen koruyarak başka bir dile çevirme suretiyle yapılan işlemelere tercüme denir. Tercüme edilen dilin yaşayan, ölü ya da bilimsel ve teknik bir dil olması önem taşımaz; yeter ki, çevirmen her iki dildeki hakimiyetini gösterecek şekilde sarf ettiği fikri emekle özellik taşıyan bir çeviri meydana getirmiş olsun. Mekanik veya elektronik bir araç, örneğin bilgisayarla yapılan tercümelerde ve keza, resmi metinlerin çevirilerinde böyle bir özellik bulunmadığından, işleme eserden de söz edilemez. Diğer taraftan, başka işleme türlerinde olduğu gibi, eseri tercüme yoluyla işleme hakkını eser sahibinden devralan şahıs, vücuda getirdiği bu işlemeyi çoğaltmak ve yaymak yoluyla ticari dolaşıma koymak yetkisine de sahiptir. Aksi halde, eserin kişisel ihtiyaçlar için, yayımlama ve kâr amacı güdülmeden tercümesi, eser sahibinin veya diğer mali hak sahiplerinin iznine tâbi değildir.

Çevirmenin tercüme amacını aşacak şekilde, kendi düşünce ve fikirlerini işleme esere dahil etme hakkı yoktur. Aynı şekilde, tercümeyi yapanın kendi fikirlerini yazarın fikri imiş gibi göstermesi de doğru değildir. Bu tip hareketler, eser sahibinin manevi haklarına tecavüz niteliğini taşır.

  • Roman, Hikaye, Şiir ve Tiyatro Piyesi gibi eserlerin birbirlerine dönüştürülmesi
  • Musiki, güzel sanatlar, ilim ve edebiyat eserlerinin film yapılması veya filme alınıp sinema, radyo ve televizyon yoluyla yayımlanmaya elverişli hale getirilmesi
  • Musiki aranjman ve tertiplerinin yapılması
  • Güzel sanat eserlerinin bir şekilden diğer şekillere sokulması
  • Bir eser sahibinin bütün eserlerinin veya aynı cinsten olan eserlerinin külliyat haline getirilmesi
  • Belli bir amaca göre ve özel bir plan çerçevesinde seçme ve toplama eserler düzenlenmesi
  • Yayınlanmamış bir eserin yayınlanmaya elverişli hale getirilmesi
  • Başkasına ait bir eserin açıklanması, yorumlanması ve kısaltılması
  • Bilgisayar programlarının uyarlanması, düzenlenmesi ve değiştirilmesi
  • Veri tabanlarının hazırlanması


TELİF HAKKININ HUKUKTAKİ YERİ :

Telif hakkı, özel hukuktan doğan, özel hukukta yer alan bir haktır. 

Telif hakkı, hem manevi hem de mali yönü bulunan çifte karakterli bir hak niteliğindedir. Kişinin sahip olduğu ve parayla ölçülebilen haklara “malvarlığı hakları” (mali haklar) denilir.  Parayla ölçülemeyen, manevi değere sahip ve kişilerin manevi kişisel değerleri için geçerli olan haklara “kişivarlığı hakları” (manevi haklar) denilir. Örneğin, kamuya arz yetkisi, adın belirtilmesi yetkisi ve eserde değişiklik yapılmasını menetmek gibi haklar eser sahibinin manevi haklarıdır. İşleme, çoğaltma, yayma, temsil, radyo ile yayım gibi haklar da eser sahibinin mali haklarını oluşturur.

Telif hakkının içinde yer alan manevi haklar devredilemez, fakat eser sahibinin ölümü halinde mirasçılarına geçebilir. Telif hakkının içinde yer alan mali haklar ise devredilebilir.

Sadece fikri bir yaratma sonucu ortaya çıkarılan ve sahibinin özelliğini taşıyan eserler telif hakkına konu olabilir.  Eserin bir bütünlük arz etmesi gerekir. Ancak eserin iktisadi değer taşıması gerekir/gerekmez (bu konuda tartışma var).  Telif hakkı, eser üzerindeki gayri maddi haktır; yoksa eserin dış aleme yansıtılmasına aracılık eden maddi cisim telif hakkının konusu olmaz.

Telif hakkı, eserin meydana getirilmesiyle kendiliğinden kazanılır ve kişinin ölmesi veya ölmüş sayılmasını gerektiren bir olayın gerçekleşmesi ve ayrıca FSEK’nda belirtilen sürenin dolmasıyla sona erer.  Hakkın doğumu için, eserin belli bir makama sunulmasına veya tescil edilmesine veya ilân edilmesine ya da alıntı hakkının saklı tutulduğu hakkında eser başlığının altına veya sonuna kayıt düşülmesi gerekmez.  Kişiliğin sona ermesinden sonra, FSEK’nda belirtilen sürenin geçmesi ile hak kendiliğinden sona erer.

  • Telif hakkından doğan alacak hakkı icra takibine konu olabilir.
  • Telif hakkı mutlak haklardandır. Bu nedenle, zamanaşımına uğramaz.
  • Telif hakkından doğan yetkiler kişiliğin sona ermesiyle son bulmaz. Eser sahibinin ölümünden ya da eser sahibi tüzel kişi ise eserin alenileşmesinden itibaren 70 yıl daha devam eder.
  • Fikir üzerindeki hak ile fikrin dış aleme yansıtılmasını sağlayan cisim üzerindeki hakkı ayırt etmek gerekir. Fikrin dış aleme yansıtılmasını sağlayan cisim üzerindeki hak mülkiyet hakkıdır. O halde, bu cismin zarar görmesi halinde, telif hakkı değil, eşyanın sahibinin mülkiyet hakkı ihlâl edilmiş olur. Buna karşılık, fikrin cisimlendiği madde bir tekse, yani başka bir kopyası yoksa, hem mülkiyet hakkı hem de eser sahibinin hakkı ihlâl edilmiş olur. Eserin tek bir nüshası varsa, malikin buna zarar vermemek, özen göstermek borcu vardır. Örneğin tablolar. Buna karşılık, eserin pek çok nüshası varsa ve orijinali ile diğerleri arasında fark yoksa, malikin eseri korumak ve özen göstermek yükümlülüğü yoktur.
  • Patent hakları da teknik ilerlemenin bir göstergesidir ve bu teknik ilerleme de fikri bir çalışma sonucunda ortaya çıkar, fakat telif hakkında patentte olduğu gibi teknik olma özelliği genellikle yoktur ve olması da gerekmez. Ayrıca patentin korunması için tescil edilmesi gerekirken, telif hakkı başka bir işleme gerek olmaksızın kendiliğinden doğar ve doğmasıyla da korumadan yararlanır. Çünkü aynı buluşu birden çok kişinin bulması ihtimali vardır, ancak eserin aynısının bir başkası tarafından da meydana getirilmesi mümkün değildir. Patentte koruma süresi telif hakkından daha kısadır. Bunun nedeni, patentin ekonomik açıdan taşıdığı önemdir. Patent üzerinde, buluşçunun olduğu kadar kamunun da menfaati vardır. Patent hakkının koruma süresi, incelenerek verilen patentte yirmi, incelemesiz verilen patentlerde ise yedi yıldır. Markalarda ise koruma süresi başvuru tarihinden itibaren on yıldır ve bu süre onar yıllık dönemler halinde uzatılabilir.


ESER SAHİBİNİN MANEVİ HAKLARI :

  1. Eseri kamuya sunma hakkı :

Fikir ve sanat eseri yayınlanarak veya başka şekillerde alenileşerek kamuya sunulmuş olur. Eserin kamuya sunulması kural olarak herhangi bir şekil şartına bağlı değildir, fakat Sinema, Video ve Müzik Eserleri Kanunu Madde 5’de sinema ve müzik eserleri için kayıt ve tescil zorunluluğu getirilmiştir.

Eserin kamuya sunulması münhasıran eser sahibine ait bir yetkidir. Ancak eser sahibi eserin kamuya sunulması hakkını başkasına da devredebilir.

Bu hak başkası tarafından kullanılıyor ve bu kullanım eser sahibinin şeref ve itibarını düşüren ve zedeleyen bir nitelik taşıyorsa, eser sahibi, devretmiş olduğu hakkı geri alabilir. Bu geri alma hakkından sözleşmeyle vazgeçmek hükümsüzdür. 

Eser sahibi kamuya sunma hakkını kullanmamış ve ölümünden sonra da bu hakkın kullanılmamasını istemişse, manevi hak, eser sahibinin ölümüyle sona erer. Artık eseri kamuya sunma imkanı kalmaz.

  • Eser sahibinin adını belirtme hakkı :

Öncelikle, eser sahibi eserinde ismini belirtip belirtmemekte serbesttir. Eser sahibi kimliğini gizli tutmak istemişse, ölümünden sonra da isminin açıklanmaması gerekir. Eser sahibi ismini belirtmeyi kabul etse de, ismini tam olarak açıklamak zorunda değildir. Kısaltma, rumuz, takma ad kullanabilir ya da eserini kamuya isimsiz sunabilir.

Bir güzel sanat eserinden çoğaltılarak elde edilen kopyalarla bir işleme eserin aslı veya çoğaltılmış nüshaları üzerinde asıl eser sahibinin adı veya alametinin, kararlaştırılan veya adet olan şekilde belirtilmesi ve eserin bir kopya veya işleme olduğunun açıkça gösterilmesi gerekir.

  • Eserde değişiklik yapılmasını yasaklama hakkı :

Eserlerde eser sahibinden izinsiz değişiklik yapılması yasaktır.  Eserin ve sahibinin adında, izinsiz değişiklik, ekleme ve çıkartma yapılamaz.

Ancak işleme hakkının devredildiği durumlarda, eserde değişiklik yapılması hakkının da devredildiği kabul edilir. Örneğin bir eserin başka bir dile tercüme edilmesinde.

Ayrıca zorunlu durumlarda eser sahibinin izni olmadan da eserde değişiklik yapılabilir. Örneğin bir yayıncının eserdeki imla hatalarını düzeltmesi. Ancak yapılan bu tip değişikliklerin eser sahibinin şeref ve itibarını zedelememesi, eserin nitelik ve özelliklerini bozmaması gerekir. Ayrıca değişikliğin zorunlu olması da gerekir.

  • Eser Sahibinin Malik ve Zilyede Karşı Hakları :

FSEK Madde 57/1 : “Asıl veya çoğaltılmış nüshalar üzerindeki mülkiyet hakkının devri, aksi kararlaştırılmış olmadıkça, fikri hakların devrini ihtiva etmez.”  Buna rağmen, eşyanın tabiatı gereği, eseri üzerinde cisimlendiği maddi maldan fiziksel olarak ayırmak mümkün değildir ve maddi mala bir ayni veya şahsi hak sebebiyle zilyed olup onu hakimiyeti altında bulunduran şahıs, bu maddi malda bulunan eser üzerindeki fikri haklara riayet etmek ve bu hakların kullanılmasına izin vermek zorundadır. Eser sahibinin bu konudaki hakları iki grup altında toplanabilir :

  • Eserden Faydalanma Yetkisi :

Eserden faydalanma yetkisi özellikle güzel sanat eserleri bakımından önem taşır. Çünkü bu eserlerin asılları tek olup maddi bir mal üzerinde cisimlenmişlerdir. Eserden faydalanma talebi, maddi malın vasıtasız zilyedine, yani onu fiilen hakimiyeti altında bulunduran şahsa karşı ileri sürülür.

Malik veya zilyet sıfatıyla malı elinde tutanlar, eser sahibinin hakkına saygılı olmak ve gerektiğinde malı kullanmasına izin vermek zorundadırlar.

  • Eserin Bütünlüğünü Koruma Yetkisi :

Aslın maliki, eser sahibiyle yaptığı sözleşme çerçevesinde, eser üzerinde dilediği gibi tasarrufta bulunabilir. Ancak eseri bozamaz, yok edemez ve eser sahibinin haklarına zarar veremez.

ESER SAHİBİNİN MALİ HAKLARI :

Eser sahibinin eserinden ekonomik kazanç elde etmesini sağlayan haklar, mali haklardır.

Mali hakların kullanılması birbirine bağlı değildir. Bir mali hakkın devredilmesi, diğer mali hakları etkilemez. Örneğin, çoğaltma hakkının devredilmesi, yayma hakkının da devredildiği anlamına gelmez. Bununla birlikte, bazı hallerde, bir mali hakkın devrini başka bir mali hakkın devrini de zorunlu olarak içerir. Örneğin bir eserin tercüme hakkını devralan kişinin bunu yayımlayabileceği de kabul edilmelidir; aksi takdirde, işleme eserin işleyen tarafından iktisaden değerlendirilmesi mümkün olmaz.

FSEK’nda sayılan mali haklar şunlardır :

  1. İşleme Hakkı :

Bir eseri işlemek suretiyle faydalanma hakkı münhasıran eser sahibine aittir.  İşleme, bir eseri işlemek suretiyle asıl esere tâbi, fakat ondan bağımsız yeni bir eser ortaya çıkarmak anlamına gelir.  Eser sahibi bu hakkını kendisi kullanabileceği gibi başkalarına da devredebilir.

İşleme hakkını bir sözleşmeyle devralan kişi, işleme üzerinde, eser sahipliğinden doğan bütün haklara sahiptir. İşleyen, eseri kamuya sunabilir, eserde adını belirtebilir, eserde değişiklik yapılmasını yasaklayabilir, vb. Örneğin bir romanın piyese dönüştürülmesi için izin alan kişi, bu eserin temsil edilmesi hakkını da devralmış sayılır. Yabancı bir dilde yayınlanmış eseri tercüme hakkını devralan kişi, bu eseri yayımlama hakkını da devralmış sayılır. Buna karşılık, bir piyesi yabancı dile tercüme hakkını devralan kişi ayrıca temsil hakkına da sahip değildir ve temsil için ayrıca izin alması gerekir. Aynı şekilde, bir eseri İngilizce’den Türkçe’ye tercüme hakkını devralan kişi o eseri Fransızca’ya da çeviremez.  İşleme hakkının devri iki yönden sınırlandırılır. Birincisi, işleme hakkı hangi işleme türü için tanınmışsa, onunla sınırlıdır. İkincisi, işleme eser üzerinde yeniden işleme yapılması, asıl eser sahibinin iznine tâbidir. Örneğin, işleyen tercüme ettiği romanı sinemaya uyarlamak isterse, asıl eser sahibinin iznini almalıdır.

İşleme konusunda izin alan kişinin hakkı hem asıl eser sahibine hem de üçüncü şahıslara karşı korunur. Örneğin, tercüme hakkını devralan bir kişinin sözleşmede kararlaştırılan süresi dolmadıkça, asıl eser sahibi bu eseri bir başkasına da devredemez. Ayrıca asıl eserin koruma süresi ile işleme eserin koruma süresi de birbirinden bağımsızdır.  Dolayısıyla, asıl eser için koruma süresi sona ermiş olsa bile, işleme eserin koruma süresi devam edebilir.

  • Çoğaltma Hakkı :

“Bir eserin aslını veya işlemelerini kısmen ya da tamamen çoğaltma hakkı, münhasıran eser sahibine aittir.” Fikri hukukta, aslının yerine eserden yararlanmayı sağlayacak tek bir nüshanın çıkarılmış olması dahi çoğaltma sayılır. Bu çoğaltmada mekanik araçların kullanılması esastır.  Örneğin ünlü bir ressamın tablosu model alınarak yapılan bir resim çoğaltma sayılmaz.

  • Yayma Hakkı :

Eseri yayma, çoğaltılmış nüshaların kamuya sunulmasını ifade eder.  Bir eserin aslından veya işlenmesiyle çoğaltmadan elde edilen nüshaları dağıtmak, kiralamak veya satışa çıkarmak ya da ticaret konusu yapmak anlamına gelir. Eseri yayma hakkı da münhasıran eser sahibine aittir. 

  • Temsil Hakkı :

Bir fikir ve sanat eserinin, yayım dışında, doğrudan doğruya duyulara hitap edecek şekilde kamuya sunulması temsil anlamına gelir.  Bir eserden, onun asıl veya işlenmelerini, doğrudan doğruya ya da işaret, ses ve resim tekrarına yarayan aletlerle genel yerlerde okumak, çalmak, oynamak ve göstermek gibi temsil suretiyle faydalanma hakkı münhasıran eser sahibine aittir.

Bir roman sinemaya uyarlanarak senaryo haline getirilmişse, senaryonun sinema filminde kullanılabilmesi için asıl eser sahibinin yanı sıra işleyenin de izni gerekir.

  • Radyoyla Yayın Hakkı :

Radyoyla yayın terimi, bir eserin radyonun yanında, televizyon, telsiz, uydu yayınlarıyla yayınlanmasını da kapsar. Radyo ile yayın hakkı da münhasıran eser sahibine aittir.

  • Pay ve Takip Hakkı :

Fikir ve sanat eserlerinde, tükenme ilkesi geçerlidir. Bu ilkeye göre, bir defa elden çıkan eserin elden ele dolaşması serbesttir.  Ancak bazı eserlerde eserin elden ele geçmesinde sahibine pay ve takip hakkının tanınması tükenme ilkesinin bir istisnasını oluşturur.

Pay ve takip hakkı, FSEKna göre sadece şu eserler için kullanılabilir :

  • Tablolar, vb.’nin asılları
  • Heykeller, vb.’nin asılları
  • Dil ve yazı ile ifade olunan eserlerle bilgisayar programlarının yazarın el yazısıyla yazılmış asılları ve
  • Bestecinin el yazısıyla yazılmış müzik eserlerinin asılları.

Eserlerin kopyası veya ikinci nüshası ne kadar değer taşırsa taşısın pay ve takip hakkına konu olmaz.

Pay ve takip hakkı söz konusu olduğunda verilecek bedel, bir önceki satışla son satış bedeli arasındaki farkın %10’unu geçemez. Bu bedel eser sahibi ölmüşse mirasçılarına verilir.

KORUMANIN DOĞUŞU :

Eser sahipliği statüsünün ve bu statüye bağlı fikri hakların doğması için sadece eserin yaratılmış olması yeterlidir. Eserin herhangi bir makama tevdiine, tesciline ya da ruhsat alınmasına gerek yoktur. Fakat telif haklarının fikri hukuk tarafından korunabilmesi için, eserin alenileşmesi ya da yayımlanması gerekir. 

Aleniyet bir fikir ve sanat eserinin yaratıcının kişisel gizlilik çevresinden çıkmasını ifade eder ve fiili bir durumdur. Bu nedenle, sahibinin rızasına dayansın ya da dayanmasın, bir defa kamuya arz edilmiş olan eserler alenileşmiş sayılır.  Ancak aleniyetin fikri hukuk alanında etkileri, eserin sahibinin rızasıyla kamuya arz edilmiş olmasından itibaren başlar. FSEK Madde 7/1 : “Hak sahibinin rızasıyla kamuya arz edilen bir eser alenileşmiş sayılır.”

FSEK’nda eserin alenileşmesine bağlanan sonuçlar şunlardır:

  1. Koruma süreleri, eserin alenileştiği yılı takip eden yılın ilk gününden itibaren işlemeye başlar.
  2. Üçüncü şahıslar henüz alenileşmemiş bir eser hakkında bilgi veremezler.
  3. Eserden meşru sınırlar içinde iktibasda (alıntı) bulunabilmek için eserin alenileşmiş olması gerekir.
  4. Güzel sanat eserlerinin maksadın haklı göstereceği bir oranda ve içeriğini aydınlatmak için bir bilimsel esere konulması, bilimsel konferans veya derslerde konuyu aydınlatmak için projeksiyon vb. vasıtalarla gösterilmesi alenileşmiş olmalarına bağlıdır.
  5. Güzel sanat eserlerinden eğitim ve öğretim amacıyla seçme ve toplama eserler meydana getirilmesi bunların alenileşmiş olmalarına bağlıdır.
  6. Alenileşmiş bilim ve edebiyat eserlerinin bazı bölümleri röportaj amacıyla sınırlı kalmak üzere radyo-TV ile yayınlanabilir.
  7. Bir eserin müsveddesi veya aslı, ancak eser alenileştikten sonra, kanuni veya akdi rehin hakkına, cebri icraya ya da hapis hakkına konu olabilir.

Aleniyetin fikri hukuk bakımından önem taşıyan bu sonuçları doğurabilmesi için iki unsurun varlığı gerekir : Fiili unsur, yani eserin fiilen kamuya arz edilmiş olması ve iradi unsur, yani sahibinin eseri alenileştirmek konusundaki niyeti.

Fiili unsur, örneğin bir şiirin alenen okunması, bir bestenin alenen çalınması, bir tiyatro veya opera eserinin alenen temsili gibi yollarla gerçekleşebilir.  İradi unsur ise, eser sahibinin eserini kamuya sunma konusundaki niyetidir.

KORUMA SÜRELERİ :

Fikri hakların korunması, bazı ülkeler (Portekiz, Guatemala ve Nikaragua gibi) dışında, dünyada ve Türk hukukunda süreyle sınırlandırılmıştır.

Korumanın süreyle sınırlandırılmasını savunanların dayandığı gerekçeler : Eser sadece yaratıcının değil, aynı zamanda onun içinde yetiştiği toplumun kültür atmosferinin bir ürünüdür. Yaratıcı ve halefleri eserden makul bir süreyle münhasıran yararlanabilmeli, ancak bu süre dolduktan sonra eser serbest bırakılarak topluma olan borç ödenmelidir. Korumanın süreyle sınırlandırılmasına karşı olanlar ise görüşlerini fikri mülkiyet teorisine dayandırmaktadırlar. Maddi mallar üzerindeki mülkiyet hakkı nasıl süresizse, en az onlar kadar değer taşıyan fikir ve sanat ürünleri üzerindeki fikri mülkiyetin de süresiz olması gerekir. Eser her zaman yaratıcısının ismine ve kişiliğine bağlıdır; aradan bir süre geçmekle eseri ondan soyutlayıp topluma mal edemeyiz.

Koruma süresinin dolmasıyla birlikte eser kamunun malı haline gelir.  Eser üzerindeki her türlü mali hak, ister eser sahibinde bulunsun, ister başkalarına devredilmiş olsun sona erer ve o andan itibaren, herkes eseri serbestçe işlemek, çoğaltmak, yaymak ve temsil etmek imkanına kavuşur.

  1. MALİ HAKLARDA KORUMA SÜRELERİ :

Bern Sözleşmesine göre, koruma süresi “eser sahibinin hayatı boyunca ve ölümünden 50 sene sonrasına kadar devam eder”. Ancak bu süre asgari bir sınırlamadır ve üye devletler daha uzun bir süre kabul edebilirler. Örneğin, İspanya’da bu süre 80 yıl, Brezilya’da 60 yıldır.

Türk FSEK’nda Madde 27/1 ile mali haklarda genel olarak 50 yıllık bir koruma süresi kabul edilmişti, fakat 4110 sayılı kanunla yapılan değişiklik sonucunda bu süre 70 yıla çıkarılmıştır. Fakat koruma süreleri eser sahibinin gerçek veya tüzel kişi olmasına ve eserlerin türlerine göre farklı tarihlerden başlar.

  1. Gerçek kişilerin eser sahipliğinde :

Bilim ve edebiyat eserlerinde, musiki eserlerinde ve el işleri, fotoğraf ve küçük sanat eserleri dışındaki güzel sanat eserlerinde, eser sahibi gerçek kişiyse, eser aleniyet veya yayım tarihinden itibaren onun hayatı boyunca ve ölümünden itibaren 70 yıl süreyle korunur.

“Sahibinin adı bildirilmeden veya kamuoyunca tanınmayan bir takma adla yayımlanan veya alenileşen eserler, aleniyet ve yayımdan itibaren 70 yıl süreyle korunur. Ancak bu süre dolmadan önce eser sahibinin ismi açıklanırsa, koruma süreyi aleniyet tarihinden itibaren onun hayatı boyunca ve ölümünden sonra da 70 yıl süreyle uzamış olur.”

Eser sahibinin birden çok olması halinde :

İştirak halinde eser sahipliğinde, koruma süresi aleniyet ve yayım tarihinden itibaren bütün eser sahiplerinin hayatı boyunca ve son sağ kalanın ölüm tarihinden itibaren 70 yıldır.

Müşterek eser sahipliğinde, tek başlarına değerlendirilmeye elverişli eserler sahiplerinin rızası ile bir araya getirilmiş olduklarından, koruma süreleri her kısım için ayrı işler.

İşleme eserlerin korunması bakımından, kanun, asıl eser ile işleme eserin koruma sürelerinin birbirinden bağımsız olduğunu belirtir. Çünkü işleme eser asıl esere bağlı, fakat kendi başına özellik taşıyan ayrı bir eserdir. Asıl eserin koruma süresi dolmuş olsun ya da olmasın, işleme eser için başlı başına bir koruma süresi işler.

  • Tüzel kişilerin eser sahipliğinde :

Bir tüzel kişinin organı tarafından meydana getirilmiş olup da, tüzel kişinin ilk eser sahibi sayıldığı ya da mali hak sahibi olduğu hallerde, her tür eser için koruma süresi aleniyet tarihinden itibaren 70 yıldır.

Tüzel kişinin organlarını oluşturan gerçek kişiler, yarattıkları eserin sahibinin tüzel kişi değil de kendileri olduğunu iddia ediyorlarsa, mali hakları kullanabilmek için bu iddialarını 70 yıllık koruma süresi dolmadan ispat edebilmelidirler.

Eser henüz alenileşmeden tüzel kişilik son bulursa, 70 yıllık koruma süresi aleniyet tarihinden değil, tüzel kişiliğin son bulduğu tarihten işlemeye başlar.

  • Yabancı dildeki eserlerin Türkçeye tercümesinde :

FSEK Madde 28 : “İlk defa Türkçeden başka bir dilde yayımlanmış olan bir bilim ve edebiyat eseri yayımlandığı tarihten itibaren 70 yıl içinde eser sahibi veya onun izni ile başka bir kimse tarafından Türkçe tercümesi yapılarak yayımlanmamış ise, 70 yılın geçmesinden sonra Türkçeye çevrilebilir.”

Bu hükme göre, bu 70 yıllık koruma süresi içinde asıl eser, eser sahibi veya onun izniyle başkası tarafından Türkçeye çevrilerek yayımlanmışsa, meydana gelen işleme eser ayrıca korunacağı için, yabancı dildeki yayımın üzerinden 70 yıl geçmiş olsa bile,  işleme eser yayımı tarihinden itibaren işleyenin hayatı boyunca ve ölümünden sonra 70 yıl süreyle korunur. Oysa asıl eser bu 70 yıllık süre içinde Türkçeye çevrilmemişse eser sahibinin hakkı son bulacağından dolayı, herkes müsaadeye gerek olmaksızın tercüme edebilir.

Bu madde yeni değişiklikle kanundan çıkartıldı.

  1. MANEVİ HAKLARDA KORUMA SÜRESİ :

Manevi haklar, mali haklardan farklı olarak, eser sahibinin ölümüyle son bulur. Manevi hakların sadece kullanılması miras yoluyla mirasçılara intikal eder. Eser sahibi açısından manevi hakların kullanılması konusunda bir sınırlama yoktur. Eser sahibinin ölümünden sonra da, mali hakların devamı süresince manevi hakların kullanılabilmesi gerekir.

Ancak ülke kültürü bakımından önemli görülen eserler üzerindeki bazı manevi haklar, Kültür Bakanlığı tarafından bir süreyle sınırlı olmaksızın kullanılabilir.

Eser sahibi, gerçek kişi ise hayatı boyunca, tüzel kişi ise tüzel kişiliğin devamı süresince, eserin açıklanmasına ilişkin, eser sahipliğinin belirtilmesine ilişkin ve eserin bütünlük ve özelliğinin korunmasına ilişkin manevi hakları kullanabilir.

KORUMA SÜRELERİNİN HESAPLANMASI :

Eserin korunmasında aleniyet tarihi önemlidir. Koruma süresi, aleniyeti takip eden yılın ilk günü başlar.

Eserin yayımlanmasından itibaren başlayan koruma sürelerinde eserin üzerindeki tarih dikkate alınır. Bu tarihin gerçeğe uymadığını ispat etmek her zaman mümkündür. Forma veya fasikül halinde yayımlanan eserlerde son forma veya fasikülün yayımlandığı tarih eserin aleniyet tarihi sayılır. Aralıklarla yayımlanan ve ciltlerden oluşan eserlerde, her birinin yayımlanma tarihi aleniyet tarihidir.

İştirak halinde eser sahipliğinde, koruma süresi eser sahiplerinden son sağ kalanın ölüm tarihinden başlar.

Çeviri eserlerin 70 yıllık koruma süresi, asıl eserin aleniyet tarihinden değil, çevirinin yayım tarihinden başlar.

MESLEK BİRLİKLERİ :

FSEK Madde 42 (eski versiyon) :

“Eser sahipleri ile komşu hak sahipleri, üyelerinin ortak çıkarlarını korumak ve mevzuatın öngördüğü esas ve usuller içinde bu kanun ile tanınmış haklarının takibini, alınacak ücretlerin tahsilini ve hak sahiplerine dağıtımını sağlamak üzere, Kültür Bakanlığı’nca hazırlanan ve Bakanlar Kurulu tarafından onaylanan tüzük ve tip statülere uygun olarak, meslek birlikleri kurabilirler. Alan tespiti tüzük ile belirlenir. Aynı alanda birden fazla meslek birliği kurulabilir. Her birlik ihtiyaçlar doğrultusunda şubeler açarak çalışabilirler.”

“Türk uyruklu eser sahiplerinin mali hakları, ülke içinde, bu maddeye göre kurulan meslek birlikleri dışında, başka birlik, dernek ve benzeri kuruluşlar tarafından takip edilemez.”

FSEK Madde 42 (yeni versiyon) :

“Eser sahipleri ile eser sahiplerinin hakları ile bağlantılı hak sahipleri, üyelerinin ortak çıkarlarını korumak ve bu Kanun ile tanınmış hakların idaresini ve takibini, alınacak ücretlerin tahsilini ve hak sahiplerine dağıtımını sağlamak üzere, Kültür Bakanlığı’nca hazırlanan ve Bakanlar Kurulunca onaylanan tüzük ve tip statülere uygun olarak tespit edilecek alanlarda birden fazla meslek birliği kurabilirler. Eser sahipleri veya icracı sanatçılar bakımından zorunlu organlarının asıl üye sayısının dört katı kadar gerçek kişiler; yapımcılar veya radyo-televizyon kuruluşları bakımından bu organların asıl üye sayısının iki katı kadar üye olma niteliklerini taşıyan gerçek veya tüzel kişiler meslek birliği olarak faaliyet gösterebilmek için izin almak üzere Bakanlığa başvurmak zorundadırlar. Meslek birlikleri bu izni aldıktan sonra kuruldukları alanda faaliyet gösterirler.”

“Aynı alanda başka bir meslek birliğinin kurulabilmesi için, yukarıda zikredilen kurucu üye sayılarından az olmamak kaydıyla o alanda kurulmuş en fazla üyesi olan meslek birliğinin üye tam sayısının 1/3’ü kadar üye olma niteliğini taşıyan gerçek veya tüzel kişiler faaliyet izni almak üzere Bakanlığa başvururlar. Bakanlığın bu başvuruyu uygun bularak izin vermesi halinde faaliyet gösterirler. Her birlik ihtiyaç doğrultusunda şubeler açarak çalışabilir. Aynı alanda kurulmuş en az iki meslek birliği, Bakanlıkça hazırlanan tüzük ve tip statülerin belirlediği usul ve esaslar çerçevesinde federasyon kurabilir. Aynı alanda birden fazla federasyon kurulamaz.”

Tüzük …

FİKİR VE SANAT ESERLERİNİN İŞARETLENMESİ :

FSEK Madde 44 :

“Mali hak sahipleri ile fikir ve sanat eserlerinin işaret, ses ve resimle tekrarına yarayan aletleri imal edenler ve basanlar, bu kanunun öngördüğü şekilde çoğaltılarak satışa çıkarılacak, dağıtılacak veya başka türlü ticarete sokulacak olan bir eserin bütün nüshalarında işaret ve seri numarası bulundurmakla müştereken yükümlüdürler.”

“Her türlü boş video kaseti, ses kaseti, bilgisayar disketi, CD, DVD gibi taşıyıcı materyaller ile, fikir ve sanat eserlerinin çoğaltılmasına yarayan her türlü teknik cihazı ticari amaçla imal veya ithal eden gerçek ve tüzel kişiler, imalat veya ithalat bedeli üzerinden yüzde üçü  (eski Kanunda yüzde beş) geçmemek üzere Bakanlar Kurulu kararıyla belirlenecek orandaki bir miktarı keserek ay içinde topladıkları meblağı, sonraki ayın en geç yarısına kadar, Kültür Bakanlığı adına bir ulusal bankada açılacak özel hesaba yatırmakla yükümlüdürler.”

Eski Kanunda 3. Fıkra :

“Bakanlık bu hesapta toplanan miktarın 4’de 3’ünü meslek birliklerinin temsil ettikleri hak sahiplerine dağıtılmak üzere meslek birlikleri arasında paylaştırır. Meslek birlikleri de bu parayı Bakanlığın onaylayacağı dağıtım planına göre hak sahiplerine dağıtır. Bakanlık bu planları onaylarken, meslek birliklerince temsil edilen eserlerin özel kopyalama miktarını göz önüne alır. Bakanlık bu miktarın geri kalan 4’de 1’ini kültürel ve sosyal amaçlarla ve fikri haklara tecavüzün önlenmesi için kullanır.”

Yeni Kanunda 3. Fıkra :

“Bakanlık bu hesapta toplanan miktarı fikri mülkiyet sisteminin güçlendirilmesi ile yurt içindeki ve yurt dışındaki kültür mirasının korunmasına ve devam ettirilmesine yönelik faaliyetlerde kullanır. Bu miktarın dağıtım ve kullanımına ilişkin usul ve esaslar Kültür Bakanlığı tarafından çıkarılacak bir yönetmelikle belirlenir.”

Yeni Kanun Madde 81 :

Haklara Tecavüzün Önlenmesi

“Musiki ve sinema eserlerinin çoğaltılmış nüshaları ile süreli olmayan yayınlara bandrol yapıştırılması zorunludur. Ayrıca, kolay kopyalanmaya müsait diğer eserlerin çoğaltılmış nüshalarına da eser veya hak sahibinin talebi üzerine bandrol yapıştırılması zorunludur.

Bandroller, Kültür Bakanlığınca bastırılır ve satılır. Bakanlık, meslek birlikleri aracılığıyla da bandrol satışı yapabilir. Bandrol gelirleri Bakanlık adına ulusal bir bankada açılacak hesaba yatırılır. Gelirler, fikri mülkiyet sisteminin güçlendirilmesi ile yurt içindeki ve yurt dışındaki kültür varlıklarının korunmasına ve devam ettirilmesine yönelik faaliyetlerde kullanılır.

Bir esere bandrol alınabilmesi için, bandrol talebinde bulunanın yasal hak sahibi olduğunu gösterir bir taahhütname doldurması zorunludur. Kültür Bakanlığınca tespit edilen diğer evrak ve belgelerle birlikte başvuru yapılır. Bakanlık, bu başvuru üzerine, başka bir işleme gerek kalmaksızın on iş günü içinde bandrol vermek mecburiyetindedir.

Bandrol temini ve kullanımına ilişkin ihlâl halleri şunlardır :

  1. Bu Kanuna göre bandrol alınması gereken bir eserin bandrol alınmaksızın çoğaltılması, satılması, dağıtılması, kiralanması, ödünç verilmesi, umuma arz edilmesi veya herhangi bir biçimde ticaret konusu yapılması veya kullanılması veya bir başka şekilde fayda sağlanması;
  • Sahte bandrol imal edilmesi, sahte bandrolün eser nüshaları üzerine konulması, sahte bandrolden her ne şekilde olursa olsun ticari menfaat sağlanması;
  • Bu Kanun ve ilgili mevzuata göre bandrol alma hakkı olmadığı halde, sahte evrak veya dokümanlarla veya herhangi bir biçimde Kültür Bakanlığı veya yetkilendirdiği kuruluşların yanıltılarak bandrol alınması;
  • Eser sahibinin izni olmaksızın çoğaltılan nüshalar üstüne bandrol yapıştırılması veya bu nüshalardan ticari menfaat elde edilmesi veya eser sahiplerinin haklarını ihlâl edici şekilde bu nüshaların bedelsiz yayılması;
  • Münhasıran bir eser için verilen bandrolün başka bir eser için kullanılması;
  • Bu Kanuna ve ilgili mevzuata uygun alınmış bandrollerin eser nüshalarına belirlenen şekilde yapıştırılmadan, nüshaların bedelli ve bedelsiz yayılması ve bir başka şekilde faydalanılması.

Mülki idare amirleri tarafından, İçişleri, Maliye ve Kültür Bakanlıkları ile eser sahipleri ve/veya eser sahipleri ile bağlantılı hak sahipleri meslek birlikleri temsilcilerinden illerde oluşturulacak bir Komisyon, ikinci fıkrada bahsi geçen ve bandrollenmesi zorunlu olan eserlerin bandrollü olup olmadıklarını her zaman denetleyebilir. Bu maddede belirtilen ihlâl hallerinde, eser sahiplerinin, bağlantılı hak sahiplerinin veya diğer hak sahiplerinin komisyona başvurması üzerine veya komisyonun re’sen talebi ile zabıta harekete geçerek bu nüshaları, yayınları ve çoğaltmaya yarayan her türlü aracı ve diğer delilleri toplayarak, taşınmaz olanlarını emanet altına aldıktan sonra, toplanan delilleri Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusu ile birlikte sevk eder. Cumhuriyet Başsavcılığı, üç gün içinde yetkili mahkemeden usulsüz çoğaltımın gerçekleştirildiği yerin kapatılmasını, burada bulunan nüsha veya yayınlara el konulmasını ve bu konuda kullanılan teknik araçların mühürlenmesini ve satışını talep eder.

Bu maddede belirtilen ihlâl hallerinden birini kasten işleyenler hakkında, dört yıldan altı yıla kadar hapis ve elli milyar liradan yüz elli milyar liraya kadar ağır para cezasına hükmolunur.”

HAKLARA TECAVÜZ HALİNDE :

FSEK Madde 67, 68, 69, 70, 71, 72, 73

Ek Madde 5

Geçici Madde 1