Kitap Editörü Ne İş Yapar ve Bir Kitabın Yolculuğu

Yazan: Dilara Anıl Özgen

Kitap editörlerinin sahip oldukları sorumluluklar ve çalışma sistemleri yayınevinden yayınevine değişse de en basit hâliyle editör, bir kitabın ortaya çıkmasından raflarda yerini alana kadarki süreçte aktif rol oynayan kişi olarak tanımlanabilir. Fakat editörün ne iş yaptığını tam olarak ifade edebilmek için beraberinde kitapların serüvenine de değinmek gerekir. Zira kitap olmadan editör, editör olmadan da kitap olmaz.

Kitabın serüveni, yazar adaylarının yayınevlerinin talep ettikleri belgelerle birlikte kitap dosyalarını yayınevine sunmalarıyla başlar. Fakat bu, her dosyanın değerlendirileceği anlamına gelmez çünkü yayınevlerine yapılan başvurulara editörlerin yetişmesi mevcut iş yükleri açısından pek mümkün olmayabilir. Editörler kitap dosyalarını yayınevinin çizgisine ve okur kitlesine uygunluk ve diğer pek çok parametre açısından değerlendirmeye alır. Sonucunda kitabın telif hakkının satın alınarak basılması için olumlu yönde tavsiye verir ya da dosyanın reddine karar verebilir. Bu süreç, editörlerin görev tanımları arasında olabildiği gibi, yayınevinin çalışma sistemine bağlı olarak farklı bir departmana ya da yayın koordinatörüne ait bir sorumluluk da olabilir.

Editörler sadece Türkçe yazılmış dosyaları değil, aynı zamanda dünyanın dört bir yanında basılan kitapları da takip ederler. Farklı dillerde basılmış kitapların dosyalarını incelemeye alır ve olumlu sonuçlananlar için haklarının satın alınması yönünde tavsiyede bulunur.

Eserin hakları satın alındıktan sonra kitap artık yayınevindedir ve baskıya hazırlama aşamasına geçilir. Bir çeviri eser söz konusu ise editörün görevi kitap için uygun çevirmeni bulmaktır. Her yazar ile her çevirmenin dili uyuşmayabilir ya da her çevirmen her kitabı çevirmek istemeyebilir dolayısıyla buna uygun bir çözüm bulunması gerekir.

Kitabın çevirisi tamamlandıktan sonra yayın planında sırası gelen kitap, editör tarafından üzerinde çalışılmaya başlanır. Çoğu editörün görev tanımı da aslında buradan itibaren başlar. Editör, çevirinin doğruluğu ve Türkçe yazım kurallarına uyum açısından metni okur, gerekli düzeltmeleri yapar. İmla hatası ve mantık hatası gibi yanlışları tespit edip düzeltir. Bütün bu süreç tamamlandıktan sonra ortaya çıkan metin üzerindeki son karar yayınevine ait olsa da çevirmenle uzlaşmaya gidilmesi gereken bir durum olması halinde metin üzerindeki değişiklikler çevirmenin de bilgisine sunulur. Bunun ardından grafikerler metnin mizanpajını yaparak onu kitap haline getirir. Sonra redaktör veya son okumacı tarafından yalnızca yazım yanlışlarına dikkat edileceği kâğıt üzerinden son bir okuma gerçekleştirilir. Editör de kâğıt üzerinden son düzeltilerini yaptıktan sonra baskı öncesi prova olarak adlandırabileceğimiz ozalit aşamasına geçilir.

Bir kitabı elinize aldığınızda sırt kısmında sayfaların kapağa yapışık olduğu alanda dizi dizi sayfa ortaları görürsünüz. Bunlara forma adı verilir ve bir forma çoğunlukla 16 sayfadan oluşur, yani kitaplar aslında tek tek yaprak şeklinde değil, formalar hâlinde basılır ve ciltlenir.

Kitap basılmadan önce formalar hâlinde gelen ozalit baskı, editör için son bir kontrol yapma şansı demektir. Bu kısımda özellikle yaşanmış olabilecek teknik sıkıntılar, örneğin süreç içerisinde ya da matbaa aşamasında kaybolmuş bir görsel, yanlış kesilmiş bir sayfa hatta bazı yazı tipi sıkıntılarını da editör bu aşamada tespit edebilir. Ayrıca bu okuma süreçlerinin hepsi insan tarafından gerçekleştirildiğinden önceki aşamalarda gözden kaçan hataları görmek için bir fırsattır ozalit aşaması.

Bu aşama da bittikten sonra artık kitabımızın içi baskıya hazırlanmış olur. Fakat editörün, metnin ilk okuma aşamasının hemen ardından kitabın kapak hazırlığına da başlaması gerekir. Çeviri eserde kitabın orijinal kapak tasarımı satın alınabilir ya da yeni bir tasarım hazırlanabilir. Türkçe eserde ise zaten kitaba sıfırdan bir kapak tasarlanması gerekecektir. Editör burada grafik tasarımcıyla birlikte çalışır, ideali tasarımcının kitabın tamamını okumasıdır fakat böyle bir vakit olmadığı durumlarda editör esere dair önemli noktaları grafikerle paylaşır. Görsel açıdan fikirler verebilir.

Kapak tasarımı satın alındıktan ya da tasarım süreci tamamlandıktan sonra editör, kapak yazısı ve isim için çalışmalara başlar. Çeviri eserlerde çoğunlukla orijinal isme sadık kalınır fakat çevirisi Türkçede kulağa hoş gelmeyen ya da ilgi çekmeyen bir şey olduğunda editör kitaba başka bir isim verebilir ya da buna yönelik bir tavsiyede bulunabilir. Örneğin, editörlüğünü üstlendiğim ve Ejderha Dövmeli Kız’ın yazarı öldükten sonra çıkarılan devam kitaplarından biri olan Det som inte dödar oss (The Girl in the Spiders Web) uluslararası çapta bilinen İngilizce ismine sadık kalınarak Örümcek Ağındaki Kız ismiyle Türkçede yayımlanmıştır. Fakat yine editörlüğünü yaptığım Elizabeth Gilbert’ın “Her Şeyin İmzası” şeklinde çevrilebilecek The Signature of All Things isimli kitabı, Bir Yosunun Parmak İzleri ismiyle basılmıştır.

Aynı durum kapak yazıları için de geçerlidir. Çeviri eserlerde iki yol izlenebilir: Orijinal kapak yazısından yararlanılabilir ya da editör kendi yayınevinin okur kitlesine hitap eden yeni bir kapak yazısı yazabilir.

İsim ve kapak yazısına karar verildikten sonra kapak hazırlanır ve editör, baskıdan önce bütün kontrolleri yaparak kapağı baskıya uygun hâle getirir.

Günün sonunda editör, kitabı ayrıca cezbedici kılmakla yükümlüdür. Bu amaçla sosyal medya paylaşımları için çalışmalar yapar ve kendisinden yaratıcı fikirler ortaya koyması beklenir.

Arka planda ise kapağı ve içi basılan kitap matbaada bir araya getirilip ciltlenir. Ardından okurla buluşmak üzere yola çıkmaya hazırdır.

Bir kitabın serüveni de böylece tamamlanmış olur. Yani okur olarak o kitabın size ulaşmasında yazarından çevirmenine, editöründen redaktörüne, grafikerinden matbaacısına ve dağıtımcısına kadar pek çok insanın emeği geçer. Uzun ve meşakkatli ama bir o kadar da değerli bir süreçtir bu fakat arkasındaki emek kolaylıkla göz ardı edilebilmektedir. Yayıncılık sektörünün maaş konusunda uyguladığı politika ise editörleri zor duruma sokan bir diğer meseledir.

Editörler mesleklerine gönül vermiş olsalar da bazı iş ilanlarında görünenin aksine gönüllü yapılacak bir iş değildir; her iş gibi editörlük de emek ve zaman ister. Dolayısıyla editörlerden gönüllülük usulüyle çalışmaları beklenemez. Editörlüğü bir meslek olarak icra edenlerin de gönüllülük algısını ortadan kaldırmaya yardımcı olmak için bu tarz tekliflerin meslekleşme açısından kabul edilemez olduğunu ısrarla vurgulaması gerekir.

Son olarak, neden editörlerle çalışmalıyız sorusuna birkaç görselle cevap verilebilir:

Özetle, “kordonavirüse” yakalanıp kendi yarattığınız “canavalarınız” tarafından nasıl bulunduysanız “öğle” bırakılabilirsiniz. O yüzden kendinize dikkat edin ve sağlıcakla kalın ama editörsüz kalmayın…

 

Görsel kaynakları: